Şu ölmek için harcadığımız enerjiyi, yaşamak için harcasak kimbilir nasıl eğlenceli ve mutlu bir toplum olacaktık biz.
Şaşırdınız değil mi?
Mutluluk ve biz yanyana tuhaf geldi size de...
Bize doğal olması gereken herşey tuhaf gelmeye başladı artık zaten.
‘Başka ülkelerde insanlar özgür, mesela dövme yaptırabiliyorlar isterlerse kendi bedenlerine’ dese biri, çok şaşırırız mesela...
Ama şaşırmamıza şaşırmayız!
Neden şaşırdım ben buna demeyiz, normal gelir bize o normal olana şaşırma.
***
Biz kendimizi sevmiyoruz bence…
Sevmiyoruz ne kelime, kendimizden neredeyse nefret ediyoruz…
Yok edilmesi gereken bir kalabalıkmışız gibi davranıyoruz kendimize.
Toplumların ruhu var mı bilmiyorum ama eğer varsa bizim toplumun ruhu bunalımlarla dolu, intihara eğilimliyiz ve bilinmeyen bir suçluluk duygusuyla kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz.
Birisinin bize yaşamayı ölümden çok hak ettiğimizi, kendimizden böylesine nefret etmemiz gerekmediğini söylemesi gerekiyor sanki…
Yoksa insan bir ‘yokoluşa’ bu kadar normalmiş gibi davranabilir mi bilmiyorum.
***
Mesela bizler o bahsedilen beklenen büyük depreme, depremi hayatımızda ilk kez görümüyormuşuz şaşkınlığı ve çaresizliğiyle yakalanacağız.
Çünkü biz buyuz…
Tuhaf şeylere şaşırır, niye şaşırdığımıza şaşırmayız...
Deprem olduğuna çok şaşıracağız mesela, olduğunda...
20 yıldır bu gerçeği bilmiyormuşuz gibi birbirinize bakacağız ağlayarak...
Ama yine de önlem almayacağız...
***
Peki,deprem gerçeğinden korkmayan başka gerçeklerden korkar mı?
Korkmaz tabii...
Dünyada ve Türkiye’de olanlar bizi niye korkutsun ki, biz depremi bile elimizle durdurabiliriz istersek, deprem kimmiş ayrıca, kimin adamı önce bunu söylesin cesareti varsa...
Öyle değil mi?
Böyle giderse tarihin sirkine koyacaklar bizi.
Seyirciler biraz acıyarak, biraz da gülerek bakacaklar bize, sonra da bizi unutup uzaklaşacaklar.
***
Ortadoğu bizim, depremi elimizle durdurabiliriz, deprem olsa ölmeyiz, madenlerin güvenliğini denetlemesek de madenler çökmez, ruhsatsız atelyeler patlamaz, kurallara uymayan arabalar çarpışmaz, cehenneme dönüşen hapishanelerde yangınlar çıkmaz, Kürt meselesinde hiçbir temel değişiklik gerçekleştirmesek de savaş biter…
Biz buyuz çünkü…
Sel felaketleriyle, yer sarsıntılarıyla, trafik kazalarıyla, iş kazalarıyla, bir türlü demokratik bir barışa ulaştıramadığımız iç savaşın her an yeniden patlama tehlikesiyle, patlamalarla, göçüklerle, cinayetlerle kendimizi yok edip dururuz.
Ama hepimiz din dersine bi girsek herşey düzelecek sanırız...
***
Biz kendimize ne yaptık ki bu kadar nefret ediyoruz kendimizden acaba, bilemiyorum...
Kendimiz ölüme ve hayata karşı hiç savunmuyoruz. Hatta ölüm biraz uzakta dursa, hemen manasız bir-iki hareketle ölümü çağırıyoruz.
Her felaketten sonra ağlayıp yeni bir felakete yelken açıyoruz.
Kendimizden nefret ediyor gibiyiz.
Anlaşılamayan bir suçluluk duygusuyla malulüz.
Akla uygun hiçbir fikri dinlemeyip ölüme doğru koşuyoruz toplumca.
Bugünlerde canım çok sıkkın...
İçimden tuhaf şeyler geçiyor, bi hep beraber yok olsak da tekrar doğsak mı acaba diyorum...
Ne dersiniz?