Haberin Devamı
Ben hep acılarımı isterik çığlıklarla ortaya dökmekten, sevinçlerimi seviyesiz gösterilere dönüştürmekten çekindim hayatım boyunca.
Duygularıma hakim olamamanın içine düşüreceği sefaletten korktum hep...
İnsanları düşünce farklılıklarının değil, içinde bulundukları duygu dünyalarının farklılıklarının derin uçurumlarla ayırdığını gördüm.
Hayatı, başına gelenlerle değil,başına gelenlere nasıl tepki verdiğinle yönettiğini anladım...
Ve yenilgilerime ağlamamayı, gerektiğinde vazgeçebilmeyi, neredeyse erkeklere aitmiş gibi duran katılığı orada öğrendim.
Ve en çok vazgeçebilmeyi sevdim...
Ve en zor vazgeçebilmeyi öğrendim...
Ve en fazla vazgeçtim.
Vazgeçebilmek...
Bana kalırsa tüm hayatı belirleyen en güçlü gerçek bu işte.
İnsanlık sanki bununla ikiye ayrılıyor, vazgeçebilenler ve vazgeçemeyenler.
Bu güce sahip olanlar ve olmayanlar.
İnsanlara pek çok olağanüstü yetenek ve güç, pek çok şaşırtcı zaaflarla birlikte verilmiş...
Vazgeçememek bu şaşırtıcı zaaflardan biri işte...
Pek çoğumuzda var.
Küçücük bir iktidar ihtimaline hayatını satanlar, iktidarın aslında vazgeçebilmek olduğunu bir türlü kavrayamıyor.
Sevdiği kadını kaybetmeyi göze alamayan bir adam, sevdiği kadını bu yüzden kaybedeceğini anlayamıyor...
Gitmesi gerektiğinde gidemeyen bir kadın, hayatını o anda tutuşturup yaktığını sezemiyor.
Hayat bazen karanlık bir girdap gibi kendi içine doğru boşalır...
Bütün varlığımızı,ruhumuzu da kendisiyle beraber dibe çeker.
Böyle anlarda, yaratıcılığı iğdiş edilmiş, düşündüğünü söyleme cesareti kökünden kazınmış, zekası ayrı bir parça gibi sanki vücudunu terketmiş bizler de bu ölümcül burgunun çekimine direnecek hiç bir güç geliştirmediğimiz için vazgeçemeyiz hiçbir şeyden.
Vazgeçemediklerimizin içine çekilip koca bir hayatı yakarız da, yine de o girdaptan bile vazgeçemeyiz.
Ne aşklardan, ne koltuklardan, ne paradan, ne hayatlarımızdan, ne acılarımızdan vazgeçebiliyoruz.
Belki de vazgeçebilmenin zevkini hiç tatmadı bile bazılarımız...
Belki de, hayatı boyunca kendini kandırdı ‘vazgeçmek akıllıca olmaz’ diye.
Bazen ‘akıllı” olmanın, vazgeçememenin insanı nasıl zavallılaştırdığını bile göremeden.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Vazgeçmemenin adı savaşmak değildir.
Kendimizi kandırmayalım.
Vazgeçebilme gücüne sahip olanlar,vazgeçemeyenleri içleri acıyarak, biraz üzülerek, biraz acıyarak, keşke vazgeçebilse diyerek, bir yerden sonar güçsüzlüklerinden sıkılarak anlar.
Ama vazgeçemeyenler, asıl gücün vazgeçebilmekte olduğunu hiç anlayamaz nedense.
İnsanlık tarihinde, gerektiğinde vazgeçmeyi göze alabilecek kadar güçlü olmayan hiç kimse bir mücadeleyi kazanamadı.
Bir savaşı kazanacak güç, vazgeçebilme direncinde ve iradesinde yatıyor çünkü.
Vazgeçemiyorsan kaybedeceksin demektir.
İktidardan vazgeçecek irade yoksa, mücadeleyi kazanacak güç de yoktur çünkü...