Biliyorum bazı şeyler akıl vermekle, yazı yazmakla olmaz…
Ama ülkede, ‘insan gibi yaşamak istiyorum’ kampanyası başlatabilsek ne kadar çok şeyi değiştirebilirdik…
Düşünsenize;
Biraz akıllı davranarak rengarenk ışıltılı bir yaşamın parçası olabiliriz.
Bizim de arasına katılabileceğimiz bir hayat var bizim ülkenin dışında.
Aslında bunu fark etmiyor değiliz.
Türkiye’nin ötesindeki bu dünyayı bir düşünün…
Sinema dünyasıyla ilgili haberleri okurken, fizikle ilgili gelişmeleri takip ederken, Mars’a inen uzay aracının bulduklarını öğrenirken, Amerikan seçimlerini izlerken, teknoloji dünyasının hızını görürken dışarıda nasıl bir dünya olduğunu fark ediyoruz.
Ona aldırmıyoruz sadece…
Belki de aldırmanın bir yararı olmadığına inandığımız için..
Belki de bunca acı varken, film festivallerinden, dünyadaki gelişmelerden bahsetmenin yeri olmadığını düşündüğümüz için.
Ama biz inansak da inanmasak da, aldırsak da aldırmasak da bizim dışımızda rengarenk bir dünya var.
Ve işte o dünyada insanlar insan gibi yaşıyor.
Hani savaştaki askerlere kendilerini savaşa, dünyada ölümden başka bir şey olmadığı duygusuna kaptırıp bunalıma girmesinler diye moral geceleri yaparlar ya…
Savaşın dışında bir hayat olduğunu gösterirler…
Şarkıcılarla, mizahçılarla bir yaşam rüzgarı estirirler.
Çünkü yaşamı unutursak uğruna ölünecek bir şey de kalmaz ortada.
İşte dışımızdakiler insan gibi yaşarken biz de savaştaki askerler durumundayız…
Kendimize bizim dışımızda bir hayat olduğunu hatırlatmak zorundayız.
Tamam, ülkenin acılarına ihanet etmeyelim ama kendimize, sevinçlerimize, dünyayı takip etme isteğimize de ihanet etmeyelim.
Kendimize ihanet edersek…
Elde kalan tek şeyin ölüm olduğunu düşünürsek…
Ne mücadelenin anlamı oluyor çünkü, ne ölümün, ne de yaşamın.
Güzel bir eylül dolaşıyor pencerelerimizin dışında…
İçimize kapanmanın, ölümlere inanmanın hiçbir yararı yok bize.
Biliyorum ölümle tuhaf bir ilişkisi var bu ülkenin…
Hem canımız yanıyor, hem de bir çözüm için çabalamayacak kadar kanıksadık acıları.
Hem kendimizi rüzgarlara, aşklara, ağaçların kokusuna bırakmayacak kadar ölümlerle çevrildik…
Hem de küçük bir yaşam kırıntısının bile peşinden gidecek kadar içimiz yaşama isteğiyle dolu.
İçine iyimser hayallerin de karıştığı bir huzursuzlukla bir kıpırdanma dönemi yaşıyoruz
Acıları unutmadan sevinçlere sahip çıkmalıyız…
Bizi kuşatan ölümü unutmadan dışımızda akan hayata inanmalıyız…
İnsan gibi yaşamak bizim de hakkımız…
İçimizdeki yaşama isteğine sahip çıkalım…
Sahip çıkalım ki…
Ölüp giden insanlarımızı kurtarmak için güç toplayıp, onları ve kendimizi kurtarmak için mücadele etmenin ne kadar anlamlı olacağını görebilelim.