Bugünlerde kime rastlasam ya mutsuz, ya bezgin, ya sıkkın, ya umutsuz, ya şikayetçi ya da kendini köşeye sıkışmış hissediyor.
Gazetelere bakıyorum.
Sayfalardan mutsuzluk fışkırıyor.
Neredeyse mutlu tek bir resim yok.
Toplumumuz inanılmaz bir uyum içinde.
Tarihimizde az görülmüş bir şekilde birlik ve beraberlik içinde, sınıfsız-imtiyazsız kaynaşmış birlikteyiz şu anda.
Herkes birbirine karşı ama herkes
birlikte mutsuz...
***
Mutlu olan var mı?
Hiç kimse yok sanırım...
Mutlu bir azınlık bile yok.
Peki bu büyük mutsuzluk uyumu nasıl sağlandı?
Bu muhteşem toplumsal uyum nasıl gerçekleşti sizce?
***
Hiçbir kesim, hiçbir zümre, hiçbir sınıf mutlu değil... Herkes bir şeyleri kaybettiği için üzgün ama kimsenin kaybı öbürüne yaramıyor.
Öyleyse ortak kaybettiğimiz bir şey
olmalı... Hepimizi tedirgin eden ortak bir şikayet noktası olmalı, öyle değil mi?
O nedir?
Ortaklaşa kaybettiğimiz şey nedir?
***
Geçen gün bunları düşünürken aklıma birdenbire o film geldi, hiç vakit kaybetmeden oturup tekrar setrettim...
Kasabanın Sırrı.
Aslında Robert Crichton’ın kaleme aldığı bir roman bu... 1969 yılında da filmi çekilmiş, Anthony Quinn ve Anna Magnani oynuyor baş rollerinde...
Film şunu anlatıyor, 2. Dünya Savaşı yıllarında Mussolini iktidarını kaybeder ve bunun kasabada duyulması üzerine de ayaklanma sayılmayacak bir isyan sonucunda kasaba yönetimi düşüp kasabanın ayyaş şarap yapımcısı Italo Bombolini(Anthony Quinn) kasabanın lideri olur...
***
Ama ciddi bir sıkıntı beklemektedir kasabayı; o da Almanlar’ın çok kısa bir süre içinde kasabaya gelip kasabanın tüm şarap stokuna el koyacak olmasıdır.
Kasabada 1.317.000 şişe şarap vardır ve bunun birkaç gün içinde gizlenmesi gerekir... İşte film tam bu öyküyü anlatıyor.
***
Seyrederken, Santa Vittoria Kasabası’nın masum olduğu kadar güçlü, daima işbirliği içindeki sade yaşantısına; hayatı üzüm bağlarında geçen ve bundan başka türlü bir hayatı düşünmeyen, köylü halkına dahil oluyorsunuz...
Onların hasat zamanı, yüce bir görev duygusuyla gerçekleştirdiği gelenekleri- dansları, türlü oyunları,müzikleri- ile masumiyeti görüyorsunuz...
Ve bu masumiyetin, Nazi Almanyası’nın askerleri ile gölgelenişini izliyorsunuz... Ve kasabanın o ortaklaşa kararlılığını...
***
Kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere tüm halk, Almanlar kasabayı işgal etmeden evvel, gizli bir duvar örerek şarapların çok büyük bir kısmını gizlemek için ellerinden geleni yapıyorlar...
Ve her ne olursa olsun, bu sırrı açık etmeyeceklerine de yemin ediyorlar...
Şaraplarını da sonuna kadar koruyorlar... Üstelik bir de Almanlarla harika dalga geçerek yapıyorlar bunu...
***
Nefis cümleler var filmde ;
“İnsanlar büyük şeylerde kendilerini kandırmaya hazırdırlar ama ayrıntılarda ender olarak böyle davranırlar.”
“Aptalları alkışlamak topluluğun huyudur.”
“İyilik yapıldıktan sonra, kötülük yapılmadan önce anlaşılır..”
“Bir gün aslan olarak yaşamak, yüz
yıl kuzu olarak yaşamaktan iyidir.”
“Her insanı yağlamayla elde etmek mümkündür,hatta Tanrı’yı bile. (Zaten dua nedir ki?)”
***
O filmi seyredince şunu düşündüm…
Biz, kasabalarını ve şaraplarını ortaklaşa koruyan o kasabalıların sahip olduğu şeyi kaybettik işte.
“Burası bizim ve biz burayı koruyacak zekaya ve güce sahibiz” duygusunu, bu duygunun yarattığı ortak sevinci.
Bilmem siz ne dersiniz….