Kaskların ön taraflarına bağlanmış lambaların her harekette kıpırdayan bir damla ışığı, kaygan, kara, yağlı kömür kitlelerinin üzerinde dolaşır.
Yeryüzü metrelerce yukarıdadır.
Gökyüzü ondan da uzak.
Kısa saplı çelik kazmalarla kömür kazarlar.
Alışkın burunları hep aynı ölümü koklar:
“Grizu nereden gelecek?”
Bu bildik tedirginlik hep hazır bekler içlerinde...
Onları sevenler hep aynı endişeyi taşırlar içlerinde:
“Bugün de ölmeden gelecek mi?”
Kömür madenleri yer altında karanlık ve tehlikeli dünyalardır.
Bunu herkes bilir.
Rutubetli, ürkütücü, ışıksız dehlizler uzayıp gider içlerinde.
Ölümün adı anılmayan kokusu kaygan duvarların kuytusunda dolaşıp durur.
Ve sonunda bir gün korkulan da olur, korkunç bir patlama duyulur.
Dehlizler alevlerle aydınlanır.
Ölüm oradadır şimdi, yeryüzü ise metrelerce yukarıda.
Ben bunları yazarken Soma’da kaç madencimizin daha cansız bedenleri sevenlerine teslim edildi acaba?
Biraz sonra kim bilir kaç tane daha.
Ama ölmeden de madenci olunabilir.
Ölüm bildik bir endişedir onlar için ama ölmemek de vardır siz üzerine düşeni yaparsanız.
Hatırlar mısınız?
2010 yılının Ağustos ayında Şili’de altın ve bakır madeninde 700 metre aşağıda 33 madenci mahsur kalmıştı.
Aylarca yerin altında kurtarılmayı beklemişlerdi.
Yeryüzünün 700 metre altında bir sığınakta yaşamışlardı.
Maden çökünce onlar sığınağa saklanarak hayata tutunmaya devam etmişlerdi.
Kurtarılmak içinse dört ay daha beklemek zorunda kalmışlardı bulundukları o sığınakta.
Dışarıdan beslemişlerdi onları.
İhtiyaçları olan şeyler ‘güvercin’ denen küçük kapsüllerle, diğer ucu 700 metre aşağıda olan daracık bir borudan gönderilmişti onlara.
Hayatla ilişkileri kopmasın diye dünyada neler oluyor, düzenli haberler okunmuştu.
Maç sonuçları, hava durumu, dünyada yaşanan tüm gelişmeler.
Hatırlar mısınız o madencileri?
Onlar da madenciydi ama ölüm onların kaderi değildi!
Madenlerin, yer altında acil durumlar için sığınaklar yapması bir mucize mi gerçekten?
Bizim gibi ülkelerde kesinlikle mucize!
Peki, biz bunları neden yapmıyoruz?
Neden insanların ölmesine izin veriyoruz?
Neden ölümü bu kadar rahat kabulleniyoruz?
Neden yaşamak değil de ölmek bizim kaderimiz oluyor?
“Devletini” sevenlerin bunca çok olduğu ülkede, “insansever” çok az olduğu için sanırım.
Hepimizin başı sağolsun.