Karanlıkta kaybettiğini gidip aydınlık bir yerde arayan Nasrettin Hoca’nın çocuklarıyız biz…
Gerçek işimize gelmediğinde, gider onu bulamayacağımız bir yerde ararız…
Bir gerçeğin ne kadar gerçek olduğunu, onu saklama şiddetimizden anlayabiliriz aslında.
Gerçeklere sırtını bu denli kararlı biçimde dönen başka bir toplum var mıdır bilemiyorum…
Ama bugün ben de ait olduğum toplumun bu alışkanlığına ayak uyduracağım.
Başbakanın, Suriye Dışişleri Bakanı ‘operasyon olursa Türkiye’yi vururuz’ demesine karşılık ‘biz hazırız’ demesine aldırış etmeyeceğim mesela…
Milli Eğitim Bakanı’nın daha geçen sene oluşturdukları ve yüz binlerce çocuğun hayatını mahvettikleri sistemi ‘olmadı bu’ diyerek değiştirmesini görmezden geleceğim.
Ekonomik krizin kapılarımız kırarak evimize düşmesine sesimi çıkartmayacağım…
Ülke gerçeklerine bile isteye sırtımı döneceğim…
Onları yok sayacağım.
Bu duyguyla uyanmıştım geçen sabah…
Genellikle, bu ülke kendi acılarımızı neşelerimizi bile yaşamamıza izin vermiyor, kendi yarattığı acılarla hayatlarımızı yönetiyor diye düşünürdüm ama bu sefer buna korkusuzca karşı çıkmaya karar vermiştim…
Ne olursa olsun kendi acılarımla kendi sevinçlerimle ilgilenecektim…
Öyle de başladı sabah…
Sevdiğim bir dostumdan mesaj aldım…
Bir önceki gün doğum günüymüş ve kimse ama hiç kimse aramamış kutlamak için… ‘Öyle yalnızım ki’ diyordu…
İçimi kavurdu yalnızlığı…
İçimdeki yalnızlığa eklendi hemen…
Gerçekten, savaş gündemini neredeyse unuttum…
Doğum gününde aranmayan insanları düşündüm.
İnsanın kendini yalnız hissetmesi, onun için bir savaşın çıkması kadar önemli olabilir bazen diye aklımdan geçirdim…
Hatta belki de daha bile önemli oluyor bazen diye düşündüm…
Sonra Mehmet Güreli’nin yazısına gözüm takıldı ‘Bir Gary Cooper fimi’ başlığı vardı…
Tahmin ettim Kahraman Şerif’den bahsettiğini.
1952 yapımı bir Western…
Kötü adamlara karşı yalnız bırakılan bir şerifin hikayesi…
Yalnızlık öyküsü…
Herkes tarafından yalnız bırakılan bir adam…
Allah Allah, neden bu sabah yalnızlık beni buldu diye içimden geçirdim sonra.
Bugün gerçeklerden kaçma günüydü oysa…
Bu arada Mehmet Güreli, Bedrufi’den bir alıntı yapmış, çok sevdim onu;
‘Bir kelimeyi yazmaya giriştiğinizde onun yakın anlamlı ya da anlamsız yakınlarını bulmak yerine onu hiç tanımayan, onu çözmeye çalışan değişik kavramlara, yazıya dökülmemiş sözcüklere başvurmalısınız.’
Anlayacağınız, gerçeklere dönersem hissedeceğim yalnızlıkla, gerçeklerden kaçarsam hissedeceğim yalnızlık arasında seçim yapmak zorunda kaldım geçen sabah.
Ve yenildim yine ülkenin gündemine…
Çünkü biz, hiçbir hazırlığı olmadığı halde o gerçeği reddedip savaşa girebileceğine inanan bir ülkenin insanlarıyız.
Gerçeklere düşmanız...
Ama gerçeklerin bize düşman olduğuna inanıyoruz.
Onun için Türkiye’de kaybettiğimizi gidip Suriye’de arıyoruz.
Savaş beni ülkem ve insanlarım adına korkutuyor, belki de bu yüzden “yaş gününde kendisini kimsenin kutlamadığı” arkadaşımın üzüntüsünü düşünmek istiyorum en çok…
Savaştan insanın yalnızlığa doğru kaçıyorum.
Allah’tan Mehmet Güreli ve “yalnız şerif” var.
Bu kaygılar ve üzüntüler içinde bir teselli oluyor.
Belki şimdi bir daha denerim ülkenin gerçeklerinden kaçmayı…
Bir film koyarım ve unuturum her şeyi…