Ben hayatı kadınlar erkekler diye ikiye ayırmayı sevmem…
Ama son günlerde, Gezi direnişleriyle politikacılar, köşe yazarları, polisler derken erkeklerin bataklığa döndüğü bir toplumda yaşadığımızı görmek zorunda kaldık.
Aslında, ortadaki şiddetle birlikte erkeklerin sefilliğine maruz kaldık hep beraber.
Gencecik bir çocuğu kuytu bir sokakta sopalarla döverek öldüren caniler erkekti.
Palalarıyla polisin yanında koşanlar erkekti.
İnsanları kafasından vuran, gözlerini kör eden polisler erkekti.
O polisleri “ben emir verdim” diye meydanlara gönderenler erkekti.
İktidarı ve iktidarın şiddetini sokaklarda temsil edenler erkekti.
Güzellikleriyle güvenilmezlikleri hep bir arada anılan kadınlar ise erkeklerin bataklığa döndüğü bir toplumda en güvenilen zor anlarda tek bir kuşku duymadan sığınılacak limanlara dönüştü…
Bir yanda oğullarının, insanı içini yırtan acılarına sarılan anneler, bir yanda Taksim Dayanışma Derneği üyeleriyle gözaltına altına alınan 62 yaşındaki mimar Mücella Yapıcı ’nın dayanıklılığı… Gözaltında yaşadıkları…
Diğer yanda gözaltındayken onu soyup çömeltilip öksürmesini isteyen polisler…
Küçük çocuklara tecavüz ve taciz eden hasta bünyeleri serbest bırakan hakimler, insanların acılarını küçümseyen politikacılar… Bizim bilmediğimiz neler oluyor bu erkeklere, bilmediğimiz hangi kederlerle örseleniyorlar da bu kadar vahşi oluyorlar acılara, kadınlara, gençlere hatta kendilerine bile?
Ne oluyor da zehirleniyorlar kendi güçlerinden bu kadar? Erkekler sefilleştikçe kadınlar yiğitleşiyor bu toplumda…
Erkekler kalleşleştikçe kadınlar sağlamlaşıyor…
Erkekler onursuzlaştıkça kadınlar onura sahip çıkıyor…
Erkekler korktukça kadınlar cesurlaşıyor farkında mısınız?
Geçenlerde ya bir televizyon tartışmasında dinledim ya da bir yerde okudum, tam hatırlamıyorum, sözün sahibi beni bağışlasın ama ortaya koyduğu saptama çok çarpıcıydı.
Bugüne dek kadınlarını da harekete katan hiçbir örgüt mücadeleyi kaybetmemiş. Kadınlarını da mücadeleye ortak eden Kürt siyasi hareketinin büyük başarısını bugün hep birlikte izliyoruz zaten.
Şimdi Türk kadınlarını görüyoruz.
Belki de ilk kez Türk kadınları bir mücadeleye böylesine aktif, kararlı ve cesur bir biçimde katılıyorlar.
En vahşi saldırılara cesurca göğüs geriyorlar. Çocuğunun yanında polise direnen anneleri gördük.
Gazlanan genç kızları gördük.
Tazyikli sulara karşı dimdik duranları gördük… Yaşlı hanımları gördük.
Şimdi Türklerin önemli bir bölümü, kadınlı erkekli sahnedeler.
Bana sorarsanız Türk tarihinin en parlak bölümlerinden birini yazıyorlar, bir toplumu değiştiriyorlar.
Bugüne dek Kürtlerin acılarına kör ve sağır kalan, Kürtlere öfkelenen ama onların cesaretine ve direncine gizli gizli hayran olup, ezen tarafta olmanın gizli utancını yaşayan Türkler, şimdi ortak haklar için meydanlara yürüdüklerinde o gizli ezikliklerinden de kurtuluyorlar.
Tarih bize ne diyor?
Kadınlarıyla yürüyenler kazanıyor.
Şimdi Türkler ne yapıyor? Demokrasi için kadınlı erkekli yürüyorlar.
Sizce tarih bu büyük mücadelenin sonucunu nasıl yazacak?
O zalim erkek iktidarı mı kazanacak bu çatışmayı yoksa kadınlı erkekli yürüyen, dövülen, vurulan, öldürülen mazlumlar mı?