Jack London Demir Ökçe’yi boşuna yazmadı...

Haberin Devamı


Geçen gece Tarafsız Bölge’de, Hrant Dink’i izledim...

2006 yılında yapılmış bir röportajdı...

Ahmet Hakan’ın beş sene önceki genç hali olmasa röportaj yeni yapıldı sanabilirdim...

O muhteşem coşkusuyla öylesine hayat doluydu ki bir an onun öldürülmüş, aramızdan kopartılmış olduğunu unuttum.

O an gerçekten oradaymış gibi geldi bana...

Canım yandı.

Anlattıklarının hâlâ bazıları için anlaşılması çok güç meseleler olması öfkelendirdi...

Mahkemenin örgüt yoktur demesi kuşkularımı arttırdı...

İçimi kızgınlıkla hüzün arası sızı kapladı...

“Bu gidişle bunlar yakında Ergenekon’u da kapatacaklar... O dosyayı da çözmeden ortadan kaldıracaklar galiba’ diye düşündüm...

***


Jack London yaşadığı dönemde Amerika’nın en ünlü yazarlarından biri,

belki de en ünlüsüydü...

Amerika’yı en sert eleştiren romanlardan birini, Demir Ökçe’yi yazdı...

Jack London o kitabı boşuna yazmadı...

Düzenin kendisine muhalefet eden herkesi o dönemde nasıl vahşi bir acımasızlıkla ezdiğini, devletin kendi düşüncelerine karşı çıkanları, hele karşı çıkanlar sesini duyurabiliyorsa nasıl yok ettiğini, saygıdeğer bir piskoposun bile resmi görüşle çelişince devletin demir ökçesi altında nasıl çiğnendiğini, çöplüklerde dolaşan aç bir zavallı haline nasıl getirildiğini boşuna anlatmadı...

***


Karalama kampanyalarına hedef oldu, hakaret gördü, acı çekti, evi yakıldı ama onu ezmeye çalışan demir ökçeden daha sağlam çıktı...

Amerika’nın o korkunç günlerini anlattığı için ona, sesini çıkaran başkalarına eziyet edenler, onları işsiz, parasız bırakan düzen bekçileri ise eriyip gittiler zamanın karanlığında...

Bu yalnızca Jack London’un değil insanlığın da talihi; kalem her zaman ‘ökçeden’ daha güçlü, hiçbir ökçe kalemi ezemiyor...

Kanatıyor, öldürüyor, parasız bırakıyor ama asla istediği gibi yok edemiyor...

O gece Hrant Dink’i seyrederken bunu bir kez daha gördüm...

Demir Ökçe insanları ezip yok etse de fikirleri yok edemiyor...

Bedenleri yok etse de düşünceleri yok edemiyor...

***


Bir ökçeye kabara olmaya meraklı adamlar vardır bir de...

Her dönem bir ökçeye kabara olacak pek çok adam vardır etrafta...

Şöyle bir etrafınıza bakınca efendileri tarafından kalaylanıp parlatılmış, eğik sırtlarıyla dolaşan epey kabara görürsünüz...

Ama aralarından Demir Ökçe’yi yazabilecek biri çıkmaz...

Alaska’da tipiye tutulup bir kulübeye sığınan cahil bir avcının, o kulübede bulduğu kitabı okurken Ömer Hayyam’ı keşfetmesini anlatabilen biri çıkmaz...

***


Demir ökçelere alışkınız...

Kabaralara alışkınız...

Bunlara alışkın olmaya da alışkınız...

Ama... O demir ökçeyle sonuna kadar mücadele etmeye de alışkınız...

Tarihimiz o mücadelelerle dolu.

O mücadelenin şimdi yeni bir bölümünü yaşıyoruz.

O demir ökçeyi de, onun o pis kabaralarını da parçalayacağız bir gün.

O gün gelecek...

Dün Taksim’de toplanan kalabalık boşuna toplanmadı...

Onlar bize o günün geleceğini bir kere daha gösterdi...

DİĞER YENİ YAZILAR