Şirazesinden çıktı mı bir toplum, orada yalancılıkla kahramanlık, dolandırıcılıkla yiğitlik, sahtekarlıkla vatanseverlik birbirine karışır…
Önemli konular yerlerini saçma tartışmalara bırakır, yeteneksiz sığlıklar sahte pullarla işlenmiş kutsallıklara bürünür.
Şaşırır kalırsınız… Ne yana bakacağınızı bilemezsiniz… Dört bir yandan çıkagelirler.
Sanki bela kayalıklarına doğru pupa yelken gitmiyormuş gibi Türkiye, vatandaşa “gavat” diyen valiler, “İslam’da evler basılabilir” diyen köşe yazarları, gençleri ihbar eden komşular ortalıkta dolanır.
Her şeyi bir kenara bırakıp bunlara bakakalırsınız…
İstediği her şeyi yasaklayabileceğini düşünen bir iktidar var karşımızda, yasaklamayı utanılacak bir iş olmaktan çıkarıp “dinin, namusun” bekçileri olduğunu söyleyen insanlar arasında şan şeref sağlayan bir erdeme dönüştürmeye çabalıyor.
İnsanlar, ‘bu kızlar, bu erkekler, bunlar, bunlar’ diye birbirlerinin gırtlağına basarak muhbirlik yarışına çıkıyor.
“Muhbirlik” muhafazakar değerler arasına giriyor. “İhbarcılık” haysiyet kırıcı bir iş değil onlara göre.
Belli ki ahlak anlayışımız taban tabana zıt, bizim ahlak anlayışımıza göre “muhbirlikten” daha haysiyetsizce, daha ahlaksızca bir iş olamazken onlara göre “ihbarcılık” çok ahlaklı bir davranış.
İhbar yarışına giren, bu yasağı normal bulan herkes Müslümanlıklarını vurguluyor…
Gençleri ihbar etmeyi, gösterilerde gençleri öldürmeyi, kendine benzemeyeni yok etmeyi Müslümanlık olarak sunuyorlar.
Müslümanlık bu mu gerçekten?
Komşunu ihbar etmek, cinayetler karşısında sessiz kalmak, yolsuzluklara ağzını açmamak mı?
Ya bize Müslümanlığı yanlış anlattılar ya da bunlar Müslümanlığı kökünden saptırıyorlar. Bize bu işin gerçeğini anlatacak kimse yok mu bu ülkede?
Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman’ın iki yazısını okudum geçen hafta. Hayrettin Karaman İslam hukuku profesörü…
Başbakan’ın akıl danıştığı üç kişiden biri olduğunu söyleyenler de var.
Diyor ki bir yazısında “Liberallere göre 18 yaşını doldurmuş insanlar evli olmasalar bir mekanda evli gibi yaşayabilirler. Diyelim toplum içinde azınlık da olsalar demokrasi bunlara bu hakkı tanır. Çoğunluğa göre bu durum ahlaksızlık, rezillik, onursuzluk, ayıp, günah (zina), düşüklük…Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre bu durum meşru değildir. Bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda İslam’ı temel referans alan bir demokratik düzen’dir.”
Bir başka yazısında da “Eğer bir evde nikahsız bir çift yaşıyorsa veya kızlı erkekli öğrenciler birlikte kalıyorlarsa, İslam’a göre devlet bu evi denetler, basar, gayr-i meşru olan fiilleri engeller, failleri cezalandırır. Değil mi ki İslam’a aykırıdır, değil mi ki mevcut iktidarın istikametine zıttır onlar elbette bir ‘cihad’ duygusu içinde tezlerini savunacaklardır.”
Karaman bir İslam alimi söylenenlere göre.
“Meşru ve gayrı meşru” kavramlarını medeni kanuna göre değil İslam hukukuna göre topluma yerleştirmeyi öneren bir düşünür…
Cinsellik konusunda doludizgin yazdığını görüyoruz, ne meşrudur, ne gayrı meşrudur, hangi evler basılır hemen söylüyor.
Tabii insanın aklına Müslümanlıkla ve İslam yasalarıyla ilgili bir iki soru geliyor.
Faiz meşru mudur yoksa gayrı meşru mudur İslam’da? Gayrı meşru ise devlet, bankaları basmalı mıdır?
Muhafazakarlar ve Müslümanlar bankaların basılmasını destekliyor mu, hükümetin bankaları basmak için bir hazırlığı var mı, “gayrı meşru” faaliyet için bankacılara bir ceza verilmeli mi? Yoksa söz konusu “para” olduğunda bizim “muhafazakar Müslümanların” ölçüleri başka, söz konusu cinsellik olduğunda ölçüleri farklı mı?
Bana öyle geliyor ki bu ülkedeki muhafazakarların, “kimin evini basacağız” coşkusundan önce kendi Müslümanlıklarını, kendi değerlerini, kendi ölçülerini bir tartışmaları gerekiyor.
Açıkçası cinsellikte başka, cinayette başka, yolsuzlukta başka, parada başka ölçüler kullanmak çok güvenilir gözükmüyor.
“Başkasının evini” düzeltmeye kalkmadan önce “kendi evlerini” bir düzene koysunlar, ölçülerini netleştirsinler de biz de neyi, kiminle tartıştığımızı daha iyi bilelim.