İrem Çiçek için çok üzülüyorum

Haberin Devamı

İrtica ile Mücadele Eylem Planı altında ıslak imzası var mı yok mu tartışmaları ile hayatımıza giren, daha sonra bu suçtan dolayı tutuklanan Albay Dursun Çiçek’in kızı İrem Çiçek, babasının yaşadıklarını anlatan bir kitap yazmış. “Kışladan Hasdal’a”

İrem Çiçek’i hiç tanımıyorum.

Daha önce birkaç kez televizyonda seyretmiş, bir defa da ıslak imzayla ilgili yazdığım bir yazıdan sonra bana gönderdiği mail nedeniyle karşılıklı yazışmıştık.
Ama yaptıklarını, yazdıklarını, yaşadıklarını takip ettiğim biri.

Adını ya da fotoğrafını ne zaman görsem, mutlaka altında ne yazıyor diye durup okuduğum biri.

Sanırım, babalarımız kim olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, bizim onlar için yapacaklarımızın değişmemesi, benzer olması, beni babası için mücadele eden her çocukla, görünmeyen, tarifi oldukça zor bir duygu kardeşliğine sürüklüyor.

İrem’in babası için verdiği duygusal mücadele de, beni etkileyen ve saygı duyduğum bir mücadele.

Ama hayat, birbirimizin duygularını sadece anlamamızı yeterli bulmuyor bazen... Aynı zamanda konunun gerçekleriyle de ilgilenmemizi istiyor.

O yüzden ben de İrem Çiçek’in yazdığı kitaba duygularımdan çok, tutuklu Albay Dursun Çiçek hakkında ne öğrenebilirim diye baktım.

Kitabın beni en çarpan kısmı, İrem Çicek’in ve Albay Dursun Çiçek’in askeriyeye, yani içinden geldiği kuruma küskün olması. İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın altında ıslak imzası olduğu raporlarca tespit edilmiş ama Dursun Çiçek ve avukatı İrem Çiçek tarafından bu raporların güvenilirliği tartışmaya açılırken, bu meselede Dursun Çiçek beklediği desteği kendi kurumundan görememiş. Hatta benim anladığım önce onlar Dursun Çiçek’in bu suçu işlediğine inanmış.

Bu, bana çok önemli geldi.

Asker savcılık, Dursun Çiçek’in İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı hazırladığına inanıyor ama bunu emir almadan yapmış olduğunu söylüyor.

Bu olabilecek bir şey mi?

Bir albay bunu tek başına yapabilir mi?

Ya emir almıştır ya da bir cuntaya bağlıdır.

Emir aldıysa kimden aldı? Bir cuntaya bağlıysa, cuntanın diğer üyeleri nerede?

Sanıyorum böylesine büyük bir “eylem” planının sadece bir albayın sırtına yıkılıp, onun hapse atılması, albayın da kızının da kendilerini “ihanete uğramış” hissetmelerine yol açmış.

Beni en çok şaşırtan ise, böyle bir duyguya sahip olmalarına ve bunu açıkça ortaya koymalarına rağmen “emri verenle” ilgili hiçbir açıklama yapmamaları.
Gerçeği açıklamamaları.

Albay Çiçek hakkında kızının yazdığı koca bir kitap var ortada ama albayı kurtaracak asıl bilgi o kitabın içinde bulunmuyor.

Bir sıkışıklık halini gösteriyor bu.
İrem Çiçek için çok üzüldüm.

Hem babasını kurtarmak isteyip, hem de babasını kurtaracak asıl cümleyi söyleyemeyecek bir durumda olmanın nasıl bir acı yarattığını kitabı okurken hissediyorsunuz çünkü.

*****

İşte o kitaptan satır başları

Sayfa 55... Dursun Çiçek: “5 yıldır görev yaptığım Bilgi Destek Daire Başkanlığı’ndaki görevimden, hakkımdaki soruşturmanın selameti bakımından geçici görevle başka göreve alındım. Bunu amirallerimin bana olan güvensizliği olarak yorumladım. Sahte plan haberinin yayınlandığı 12 Haziran 2009 tarihinde bile bu kadar olumsuz etkilenmemiştim.”

Sayfa 65... Askeri savcılık ‘belgenin kim tarafından hazırlandığı konuları sivil yargının işi’ gerekçesiyle görevsizlik kararı verdi. Dosyayı Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.

Dursun Çiçek: “Askeri savcılığın kararına itiraz hakkımız vardı, yapmadık. Daha sonra bunu yapmadığıma çok üzüldüm. Çünkü bugün olanların sorumlusu ihbarcıları araştırmayan askeri savcıydı.”

Sayfa 69... İrem Çiçek: “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ulaşmak istedim ama bu girişimlerim sonuçsuz kaldı.”

Sayfa 83... İrem Çiçek: “Askeri Savcılık, ‘belgenin ıslak imzalı aslının mevcudiyeti iddialarını doğrulayabilecek bazı delillerin elde edilmesi nedeniyle...’ diyerek takipsizlik kararını kaldırmış ve babam yargılanmaya başlamıştı. Babamın askeri savcılığın bu ifadesine de soruşturmayı yeniden açmasına da çok içerlediğini biliyorum.”

Sayfa 134... İrem Çiçek: “askeri savcılık iddianamesinde 4 sayfalık eylem planını Dursun Çiçek’in hazırladığını ve cezalandırılmasını talep etti. Savcılığın iddiasına göre babam üstlerinden emir almadan kendi başına bu belgeyi hazırlamış. Amacı da TSK’yı yıpratmak.”
Sayfa 142... İrem Çiçek: “İddianameyi okurken gözyaşlarımı tutamadım. 30 yıldır emek verdiği TSK’nın babama vefasızlık ettiğini görüyordum.”

Sayfa 155... İrem Çiçek: “Babamın içinde fırtınalar kopuyordu. Askeri savcılığın iddialarına tek tek yanıt vermek istiyordu ama yapamıyordu. Askeri mahkeme savunmayı dinlemedi davayı bitirdi. Askeri Yargıtay dosyayı karara bağlayana kadar anayasa değişikliği yapıldı ve dosya tümüyle sivil yargının oldu.”

*****

Bu adamlar çok matrak

İspanya’yı aldıktan sonra İspanya Kralı ona “Sen para için savaşıyorsun” diye haykırır, “Biz ise şerefimiz için.”
Napolyon cevap verir, “Herkes kendisinde olmayan için savaşır.”

Napolyon’un bu sözü bana insanlarla ilgili çok şey anlatır. Merak ettiğim insanların karanlık dehlizlerine elimde bu fenerle girerim çoğu zaman.

Hırçınlığı, sevgisi, korkusu, kendinde olmayan neyi elde etmek için acaba diye...

Zenginlerin dünyaları da bu yüzden ilgi çekici gelir bana.
Hayatlarındaki hangi eksiklik insana bu kadar çok para kazanma isteği verir, hep merak ederim...
Bu sırrı çözebilmek için onlarla ilgili her şeyi okurum.
Bu ayki Ceo Life dergisinde patronlarla ilgili eğlenceli şeyler okudum...

Mustafa Koç’un kolunda Kayıp Balık Nemo dövmesi varmış.
Cem Boyner’in bir kolunda çapa üzerine oturan bir deniz kızı, diğer kolunda mitolojik tanrı Kokopeli dövmesi varmış. Babası ‘40’ında Harley motor aldın, 45’inde dövme yaptırdın, ne iş?’diye kızıyormuş.

Ali Sabancı’nın evinde sadece onun yemek yapması için tasarlanmış özel mutfak bulunuyormuş. Gece yarısı birden irmik helvası yapmaya kalkıyormuş. Mutfakların bütün kapılarını geceleri o yattıktan sonra kilitleyip anahtarları saklıyorlarmış.

CocaCola’nın CEO’su Muhtar Kent cebinde sayısız nazar boncuğu taşıyormuş. Bir kere bir tanesi uçakta koltuğun içine düşmüş, Kent koltuğu söktürüp boncuğunu alıp uçaktan öyle inmiş.

Rahmi Koç çok iyi fıkra anlatıyormuş. Toplantılarda herkesin karikatürünü çiziyormuş. Toplantı bitimi o karikatürleri dağıtıyormuş.

Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, şirketindeki bölümlerin iki pizzayla doyacak kadar küçük olmasını istiyormuş.
Apple’ın eski CEO’su Steve Jobs’un yaka kartında ‘0’ yazıyormuş. Birden önce geldiği için.

Peki, bunca matrak özelliği olan bu adamlar niye para kazanabilmek için savaşıp duruyorlar?
Para için değil, çünkü paraları var.
Neleri yok acaba?

*****

Sevag’ı kim öldürdü?

Batman’ın Kozlu ilçesine bağlı Gümüşgörgü Jandarma Karakolu’nda arkadaşının tüfeğinden çıkan kurşanla karnından yaralanan ve kurtarılamayarak hayatını kaybeden Sevag Şahin Balıkçı’nın ölümü benim için aydınlatılması gereken noktalarla dolu.

Haberleri takip ettikçe de kuşkulanmakta haklı olduğumu görüyorum.

Sevag’ın sözlüsü olayın kaza olmadığını söylüyor.
Anne Ari hanım ise daha temkinli ‘Henüz bilmiyoruz’ diyor.
Aile ile genç kız arasında sorunlar diye de bir haber okudum, doğru mu bilmiyorum.

Annenin içini yakan acıyla ‘Ne olur bunu 24 Nisan’a bağlamayın’ derken genç kız ‘Ülkücülerden baskı görüyordu. Şikayet dilekçesi yazmıştı, onu geri aldı. Bir uzman çavuş çalınan 50 lira yüzünden Sevag’ı suçlamış ve karın boşluğuna yumruk atmıştı. Bence 24 Nisan günü konuşurlarken biri çekti vurdu’ diyor...

Anneyi çok iyi anlamakla beraber, içim o genç kızın doğru söylediğini söylüyor.

Hele bugüne kadar askerde ölen, intihar eden askerlerin sayısı 420’ye varmışken...

DİĞER YENİ YAZILAR