Hayatı, insanı, doğayı, tanrıyı o kadar merak etmememize rağmen hala herkesin kabul edebileceği ortak bir tanım keşfedemedik biz, öyle değil mi?
Belki de bu yüzden bütün çırpınışlarımız...
Hep kıyıdan uzaklaşmamız, kendimize bir türlü bir yer bulamamamız bu yüzden...
***
Ama bazen tüm bu ‘kaos’ ve arayış içinde çok çarpıcı cümlelere, çok çarpıcı açıklamalara da rastlanıyor insanlık tarihi içinde.
“İnsan Tanrıyla bir olduğunda yalvarmaz… Özel bir gayeye ulaşmak için dua etmek hırsızlık ve alçaklıktır… Bir başka sahte dua türü de pişmanlıklarımızdır… İnsanların duaları iradenin hastalığı ise inançları da zihinlerin bir hastalığıdır…”
Ne çarpıcı cümleler değil mi?
İnsan tanrıyla bir olduğunda yalvarmaz...
Özel bir gayeye ulaşmak için dua etmek hırsızlık ve alçaklıktır…
Bir başka sahte dua türü de pişmanlıklarımızdır.
***
Bazen derdime çare cümlelere rastlarım böyle, nasıl da özlemiş olurum onları, bunu onu okuduğumda anlarım ancak.
Ralph Waldo Emerson’un İnsanın Görkemi kitabından bu cümleler...
Amerikalı düşünür-şair ve yazar. Ve aslında rahip…
Amerikan transandantalizm akımının kurucularından.
Kabaca özetlersek, doğanın, insanın, tanrının bir olduğuna, insanına tanrıyı kendi içinde bulabileceğini söyleyen bir akım bu.
***
Sezgilerin başkalarından devralınamayacağına inanan Emerson, ‘Gerçek inancın sınavı, elbette, ruhu cezbetmesi ve buyruğu altına alması, kudretle ilintili olmasıdır…. Nasıl doğa kanunları insanın elinin hareketlerini idare ediyorsa, inanç da öyle buyurgan olmalıdır ki ona itaat etmekten zevk ve şeref duyalım… İman, gündoğumunun ve batımının ışığı, gökyüzünde uçuşan bulut, cıvıldayan kuş ve çiçeklerin kokusuyla hemhal olmalıdır,’’ diyor...
İnsanın, tanrının, hayatın, doğanın içiçe aynalar misali tek olduğunu anlatan etkileyici bir cümle işte.
***
İnsanların yaratıldıkları günden beri, hayatın bir yıldırım gibi çarparak ruhlarını parçaladığını, ağır darbeleri karşısında acze düştüklerini, bu acıları tevekkül ve tahammülle karşılayabilmek için bir sığınak aradıklarını, sonunda da inancı bulduklarını düşünüyorum.
İnancı, ortak biçimlerde yaşamıyor bütün insanlık.
Herkes kendisine bir yöntem buluyor...
Ama galiba beni en çok bizdeki tasavvuf ile “imanın cıvıldayan kuş ve çiçeklerin kokusuyla hemhal olmasını” söyleyen görüşler etkiliyor.
İnsanın doğayla ve tanrıyla bütünleştiğini, tanrıyı kendi içinde bulabileceğini söyleyen görüşler beni en derinden etkileyen görüşler...
***
Bilmem siz ne düşünüyorsunuz?
Ama insan imanı çiçeklerin kokusundan duymayı diliyor doğrusu...