‘Sevgili Sanem Altan,
15 Eylül Hrant Dink’in doğumgünü.
Yaşasaydı, 57 yaşına basacaktı.
19 Ocak 2007’de bebeklerden katil yaratan o karanlık onu aramızdan almasaydı, muhtemelen Perşembe akşamı torunları, ailesi ve dostlarıyla birlikte, ülkenin içinde bulunduğu kötü ve acımasız günlere lanet ederek rakısını yudumlayacaktı.
İzin vermediler.
19 Eylül Pazartesi günü, katillerinin yargılandığı davanın yeni bir duruşması var, artık sayısını anımsamadığımız, bir arpa boyu yol alınamayan duruşmalardan biri daha.
Bizler, sizin de dahil olduğunuz Hrant’ın Arkadaşlari, 56 aydır mücadelemizi sürdürmeye devam ediyoruz.
56 aydır çeşitli zamanlarda çeşitli isteklerimiz oldu sizlerden.
Bu kez, köşenizi istiyoruz.
Sesimizi, sözümüzü, Hrant Dink’in sözünü bir kez daha duyurmak için, köşenize bir günlüğüne talibiz.
Ekte göreceğiniz mektubu, hepimiz adına, sizin de adınıza Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazdık, 56 aydır söylediklerimizi bir kez daha yineledik.
Bunu bir eylem biçimi haline getirelim istedik, 15-19 Eylül günleri arasında, bu mektubu olabildiğince çok köşede, olabildiğince çok Hrant’in Arkadasi tarafından dillendirilmesini arzu ediyoruz.
Köşeleriniz işgal etmek istiyoruz, bir günlüğüne köşenizde bu mektubu yayınlamanızı istiyoruz.
Yaratılan karanlığa karsı, sesimize ses katmanıza ihtiyacımız var.
Şimdiden teşekkürlerimizle,
Hrant’ın Arkadaşları’
Bu mail üzerine yeni bir satır bile yazmaya gerek duymadan işte o mektup...
‘Sayın Başbakan ,
Arkadaşımız Hrant Dink’i öldürdüler.
Beşinci yılına yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır.
Dilekçe verdiğimiz topyekun devlet, kendini katile yakın gördü.
Zaten ; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti .
Bir türlü ilamını malum edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı
Şikayetçiyiz.
“Namus Sözümdür Adalet” diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip “bunu” diyen yardımcınızı “Meclis Başkanı”, resmi makamda, adamları resmen “yakarız canını bak” diyen valinizi “Vekil”, emanet edilen canı kollamayan, kötüler in işini kolaylaştıran Emniyet Müdürü’nüzü “Vali”, 17 yaşındaki O.S.’yi kocaman “Ogün Samast” ettiniz .
Kan adaletle susar, şikayetçiyiz.
İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanı’nız olmaz onlar bizim çocuklar dedi.
Dışişleri Bakanı’nız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına “Nazi” dedi.
Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi ’nde koro yapıverdiler .
Katillerimizi adalet evine getiren Jandarma , cezaevi aracına “Ya sev ya terk et” diye yapıştırma asmıştı .
Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o büyük kasabanın sırrı”? Nedir sözünüzü tutmanıza mani olan?
Azınlıklar dan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta “Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğ iyle yaşamayacak artık.” diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen.
İnanın tedirginliğimiz her zamankinden büyüktür.
Sayın Başbakan, mala gelenin telafisi bulunur
Cana gelene de davranınız.
O Anadolu Toprağı’ndan Hrant Dink’in payına bir metre kare toprak düştü; mezarıdır!
Kamera denilen vaka-ü nüvis silinmiş, bize kalan azıcık 19 Ocak 2007 seyirliğinde 5 kişi saydık Hrant’a pusu kuranlardan.
Kim bunlar Sayın Başbakan?
Görüneni, görünmeyeni, katillerimizi istiyoruz, adalet olsun, hak hakim olsun diye.
Bizim hakkımız bizde saklı duruyor, helalleşmekten başka çarenin kalmadığı savaş yorgunu memleketimizde.
Suallerimiz cevapsız... Adalet nöbetçisi “Hepimiz Hrant’ız” diyen yüzbinlerin eli hâlâ vicdanında...
Cevaplarımızı almadan susmayacağız, sormaya devam edeceğiz.
Hrant için, Adalet için.
Hrant’ın Arkadaşları’