Hiçbir düşman kendi gerçeğimiz kadar ürkütücü olamaz... Ne dersiniz?

Haberin Devamı

Sonunda buldum galiba...

Bu ülkede düşmanlığın, zekasız bir kötülüğün, kızgınlığın, öfkenin, nefretin neden gözde duygular olduğunu.

Farkındasınız siz de değil mi, herkes kendini neye ve kime düşman olduğunu söyleyerek tarif etmeye çalışıyor.

Olmayan kimliklerimizi, düşmanlıklarımızla oluşturmaya çalışıyoruz.

Her şeyin aydınlık ve açık olacağı bir dünyada, yalanlardan, eskimiş, anlamsızlaşmış düşmanlıklardan, yersiz böbürlenmelerden yaptığımız mevzilere saklanmaya çalışıyoruz.

Halbuki içine girip saklanacağımız hiçbir ezberlenmiş cümle, hiçbir denenmiş klişe kalmadı artık.

Türkiye tarihinin en önemli dönemeçlerinden birini yaşadığımız şu yıllarda, gelecek bizi karanlığıyla değil ışıklarıyla korkutuyor...

Kendi kendimizle yüzleşme tehlikesiyle karşı karşıyayız çünkü...

Hiçbir düşman kendi gerçeğimiz kadar ürkütücü değil bizim için...

Belki de o yüzden düşmanlarımıza değil ama düşmanlıklarımıza sığınıyoruz.

***


Bazen o kadar hızlı değişiyor ki her şey...

İnsafsız gündem bazen bütün düşmanların da yerini öyle bir değiştiriyor ki korkuyla çırpınan bir kör gibi artık yerinde olmayan düşmanlara ateş ediyoruz...

Bir şeyi vurduğumuz yok ama ateş etmek bizi var olduğumuza inandırıyor.

Aslında ülkedeki bütün düşmanlıkları ortadan kaldırmak, herkesi eşit ve özgür insanlar olarak kabul edecek bir düzen kurmak, içinde yaşadığımız çağın huzurlu bir parçası olmak mümkün.

Ama her şeyin “düşmanlıklarla” tarif edildiği bir sistem kurmuşuz, düşmanlıkları ortadan kaldırdığımızda o sistem de yok olacak, belki de o yüzden bu acılara ve sefalete razı oluyor, düşmanlıklardan vazgeçmiyoruz.

Ancak düşmanlıklarımız kadar varız bu yeryüzünde...

Düşünsenize, otuz yıldır devam eden şu savaş bitse, kendini bu savaştan beslenerek Kürt ya da Türk olarak tarif etmekten hoşnut olan, “düşmana” duyduğu öfkeye bağımlı hale gelen, kendini ırkıyla ve başka bir ırka duyduğu düşmanlıkla biçimlendiren kaç kişi kimliksiz kalacak?

Kaç kişi hayattaki mertebesini, makamını kaybedecek?

Kaç kişi kendisiyle, kendi kişisel gerçeğiyle yüz yüze gelecek?

“Ben kimim?” sorusuna sadece kendisini tarif ederek cevap vermeye zorlanacak?

***


Çoğu zaman çok hararetli konuşan, kızgın olan birini gördüğümde usulca yanına sokulup kulağına ‘bütün düşüncen bu düşmanlıksa sen aslında hiç kimsesin’ demek istiyorum...

O anda bu dediğime kızsa bile eve giderken beni anlayacağını biliyorum...

Çünkü gerçeğin, açıklığın, şeffaflığın, dostluğun, geleceğin bize bu kadar yabancı olduğunu görmek gizlice yaralıyor hepimizi aslında.

Düşmanlıkları çok seviyoruz ama düşmanlıklardan yoruluyoruz da.

***


Birini düşman kabul edip öfkelenerek yaşamanın, onun üstünden kimliğini tarif etmenin bir konforu, ezberlere sığınmanın bir rahatlığı, hak etmeden bir kimlik edinmenin kurnazlığı var ama...

Bütün bunların bir de bedeli var.

Bir türlü gelişememek,

barış içinde yaşayamamak,

huzura erişememek, güvensizlik içinde yaşamak, sürekli

birbirimiz kanatmak, birbirimizi öldürmek...

Ağır bedeller bunlar.

Değer mi gelecekten korkup geçmişin düşmanlıklarına sığınmak için bunları çekmeye?

Değer mi geleceği yok etmeye?

Buna vereceğimiz cevap, belki de gerçek bir kimlik edinmek için ilk adımız olacak.

DİĞER YENİ YAZILAR