Haberin Devamı
Duygularımız değişiyor mu sizce?
Değişen duygulara göre mi hayatımızın rotasını değişik biçimlerde çiziyoruz…
Yoksa duygularımız hiç değişmiyor ve biz kafesindeki küçük bir sincap gibi hep aynı çemberi mi döndürüyoruz?
Pek çok sey değişiyor ama yeniden her defasında hayatlarımızı aynı şekide kuruyoruz genellikle.
Sizce de öyle değil mi?
Düşüncelerimiz değişiyor…
Değişen düşüncelerimiz dekoru değiştiriyor…
Kişiyi değiştiriyor…
Hikayeyi değiştiriyor…
Ama ‘oyun’ hep aynı kalıyor…
Sizce her seferinde farklı mı yaratıyoruz biz hayatımızı?
Hiç sanmıyorum.
Düşüncelerimiz değişiyor ama yaradılışımızda varolan içgüdülerimiz gibi duygularımız da hemen hemen hiç değişmeden devam ediyor.
Ve bizler hayatlarımızı değişmeyen duygularımızla yönlendiriyoruz.
Oyunu hep aynı duygularla oynuyoruz.
Aşkın her yerde aşk olması…
İktidar hırsının her yerde iktidar hırsı olması…
Yarışma arzusunun, yenme istediğinin, sahip olma tutukusun hep aynı olması bu yüzden işte.
Yaradılışımızdaki içgülerimiz, o içgüdülerimizin biçimlendirdiği duygularımız düşüncelerimizle değişmiyor çünkü.
Psikeart dergisi Mart Nisan sayısında bağlanma duygusunu kapak yapmış…
Bağlanma nedir?
Bir kadınla bir erkek arasında nasıl yaşanır?
Hepimiz aynı mı bağlanıyoruz?
Yakınımızdaki kişilere duyduğumuz bağlılık gerçek bir sevgiyi mi gösteriyor?
Dergiyi merakla okurken, içgüdülerimizin bizi nasıl yönettiğini gördüm…
Düşüncelerimizin hayatımızı yönetmekteki yetersizliğini…
Hepimizin hayatımızı nasıl duygularımızla kurduğumuzu…
Bir fark varsa eğer aramızda, o tek farkın, hepimizin farklı biçimlerde bağlandığını…
Farklı sevdiğini, farklı korktuğunu…
Ama hepimizin aynı olduğunu…
Belki kendi aramızda kadınlar ve erkekler diye ikiye ayrılıyoruz.
“Kadınları sevgi, erkekleri korku yönetir” diyebiliyoruz belki istersek…
“Kadınlar çoğalmak için, erkekler eksilmemek için uğraşıyor” diyebiliyoruz belki…
Belki, “kadın kendi hayatını sevgiye ulaşabilmek için, erkek korktuğundan kaçabilmek için kuruyor” diyebiliyoruz…
“Kadınlar sevgiyle vahşileşebiliyor, erkekler korkuyla çocuksulaşabiliyor” diyebiliyoruz istersek.
Ama sahip olduğumuz duygular hep aynı kalıyor.
Bir kadın farklı farklı erkekleri aynı biçimde seviyor, bir erkek farklı farklı kadınlara aynı biçimde aşık oluyor.
Aynı kıskançlıkları, aynı sevinçleri, aynı kızgınlıkları farklı farklı insanlarla ama hep aynı biçimde yaşıyoruz.
Bazen bir insan on defa dünyaya gelse, on defa yaşasa hepsini de aynı yaşar gibi geliyor bana.
Düşüncelerimiz yaşarken biçimlense de dugularımız sanki doğuştan belirleniyor.
Kafesteki küçük sincap gibi aynı çemberi döndürüp duruyoruz.
Duygularımız kaderimiz, düşüncelerimiz ise irademiz belki de.
İkisinin çarpışıp durmasına da hayat diyoruz işte…