Haberin Devamı
Bazen insanın içi tozlanıverir…
Bir kum yığının altında kalmış gibi olursun.
Bir sıkıntı…
Bir yalnızlık…
Bir anlamsızlık…
En klişe, en bildik laflar gelir aklına…
Hayatını eline alır kurcalarsın… Bakarsın… Sorarsın; “Bir hayat neye yarıyor?”
Hayatı anlamsız bulmanın da anlamsız olduğunu bilirsin aslında. Aşk yorucu, kavga heyecansız, dostlar uzak gözükür.
Dertlere, öfkelere, sevinçlere, düşmanlara, çiçeklere, herşeye hatta kendine bile yabancı hissedersin kendini.
Ve o cevabı bulmak istersin.
“Hayat dediğin nedir acaba?”
Sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden birisi şüphesiz Orson Welles.
Orson Welles’e bir röportajında sinemanın en iyi üç yönetmeni sorulduğunda, cevabı “John Ford, John Ford, John Ford” olmuş. John Ford, sinemanın sesli döneme geçişteki en önemli bir kaç yönetmeninden biri… Onu özel yapan sebeplerden bir tanesi, belki de birincisi repliklerden daha çok beden diline verdiği önem.
John Ford sanırım en iyi şöyle bir cümleyle anlatılabilir: “Benin adım John Ford, western yaparım.” Bilinen klasik westernin en önemli yönetmeni… Şu ana kadar dört Oscar almış tek yönetmen.
John Wayne’le çektiği bir filmin bir sahnesinde Wayne verandada ayaklarını uzatmış oturuyordur.
Karısı gelir, kızgın ve öfkelidir, bağırmaya başlar. Wayne onu dinler ve kendi repliklerini söyler…
Ama John Ford nedense tam isteğini, aklındakini bulamaz.
Önce replikleri çıkarır sahneden.
Ardından, Wayne’den bir hareket yapmasını ister, duyduklarından rahatsız olduğunu belli edecek bir hareket.
Ama o “hareketi” bulamazlar.
Ford, “Bunu düşünüceğim” der.
Kimilerine göre bir gün, kimilerine göre bir hafta sadece bu sahneyi düşünmek için sete ara verir.
Sonra gelir, Wayne’e döner, “Karının konuşması bittikten sonra sol ayağınla sağ ayağının yerini değiştir” der.
Bana bu anektod hayatla ilgili çok şey anlatıyor nedense.
Hayatı filmlerden öğrenmeyi seviyorum ben. Filmler hayatın en çıplak yanları bana sorarsanız. Bir süredir “basitin” gücünü anlamaya çalışıyorum.
Basit, yalın, sade. Kabul etmesi, yapması, anlaması en zor şey.
Nasıl zorlanıyoruz hayatın aslında o kadar da karmaşık olmayabileceğini görmeye, değil mi? Her şey belki de çok basit.
Ama hayatın altından kalkabilmek için herşeyin karmaşık olduğuna inanmamız gerekiyor.
İçimiz tozlandığında, hayatın ne işe yaradığını merak ettiğimizde büyük cevaplara ihtiyacımız oluyor. Her şeyin aslında basit olması kafamızı karıştırıyor.
“Bu olamaz, bu değildir” diyoruz.
“Hayat dediğin basit bir meseledir” demeye korkuyoruz.
Her şey belki de çok basit.
Söylenen bir şeyden rahatsız olduğunuzda sadece sağ ayağınızla sol ayağınızın yerini değiştirecek kadar basit.
Duygularınızı anlatmak için bazen bu kadarcığı yetiyor işte, sol ayağınızla sağ ayağınızın yerini değiştirmeniz…
Ama bu kadar küçük bir hareketle bir duyguyu anlatabilmek için John Ford olmak gerekiyor belki de. En basit olanı, nedense en büyükler buluyor…
Sizi bilmem ama benim bir John Ford’a ihtiyacım var sanırım.
Kızgınlığımı ya da sıkıntımı anlatmak istediğimde, bana “ayaklarının yerini değiştir” diyecek birine...