Paris’te mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırının ardından yeni bir alışkanlık geliştirdim; aşırı sağcı, radikal dindar gazeteleri okuyorum.
Gerçekten merak ediyorum çünkü...
Sarkacın diğer yanında neler deniyor bilmek istiyorum.
Bu dünya üzerinde düşmanlık denen kavramı derinleştiren öfkeleri ve intikam isteklerini anlamamı sağlayan bir denek olabilir diye düşünüyorum.
***
Farkındasınız siz de değil mi, herkes kendini neye ve kime düşman olduğunu söyleyerek tarif etmeye çalışıyor bu ülkede...
Birini düşman kabul edip öfkelenerek yaşamanın, onun üstünden kimliğini tarif etmenin bir konforu, ezberlere sığınmanın bir rahatlığı, hak etmeden bir kimlik edinmenin kurnazlığı fazlasıyla var bu topraklarda...
Zaten bunlar olduğu için ağır bedeller ödüyoruz hep beraber...
Bir türlü gelişememek, barış içinde yaşayamamak,huzura erişememek, güvensizlik içinde yaşamak, sürekli birbirimizi kanatmak, birbirimizi öldürmek...
Ağır bedeller bunlar.
***
Ama düşmanlığın, zekasız bir kötülüğün, kızgınlığın,öfkenin, nefretin ortaya çıkması için birilerinin ölmesine gerek bile yok...
Ama bir de ölürse, işte o zaman bütün olmayan kimliklerimizi, düşmanlıklarımızla oluşturmaya çalışıyoruz.
Radikal İslam denilen kesimin, kendi dışındaki herkese düşman olduğunu düşünüyorum artık.
Kimliklerini bu düşmanlık belirliyor sanki.
***
Aslında sedece radikal dindarlar da değil, bir çok kesim böyle düşmanlıklarla dolu.
Her şeyin aydınlık ve açık olacağı bir dünyada,yalanlardan, eskimiş, anlamsızlaşmış düşmanlıklardan,yersiz böbürlenmelerden yaptığımız mevzilere saklanmaya çalışıyoruz biz...
Düşmanlarımızla değil düşmanlıklarımızla övünüyoruz....
O düşmanlığı kaybedersek sanki bizi hayata bağlayan köklerimizi kaybedeceğiz.
***
Bazen o kadar hızlı değişiyor ki her şey...
İnsafsız gündem bazen bütün düşmanların da yerini öyle bir değiştiriyor ki korkuyla çırpınan bir kör gibi artık yerindeolmayan düşmanlara da ateş ediyoruz...
Bir şeyi vurduğumuz yok ama ateş etmek bizi varolduğumuza inandırıyor.
Ancak düşmanlıklarımız kadar varız bu yeryüzünde sanki...
Düşünsenize, “düşmana” duyduğu öfkeye bağımlı hale gelen, kendini, ırkıyla ve başka bir ırka duyduğu düşmanlıklabiçimlendiren kaç kişi kimliksiz kalır Kürt sorunu bitse...
Kaç kişi hayattaki mertebesini, makamını kaybeder,kendisiyle, kendi kişisel gerçeğiyle yüz yüze gelir “Müslümanlar ve diğerleri” anlayışı sona erse.
***
“Ben kimim” sorusuna sadece kendisini tarif ederek cevap vermeye zorlanacak milyonlar var belki de bu ülkede...
Hepimiz onlardan biri oluyoruz zaman zaman işin kötü tarafı...
Kendimizi düşmanlıklarımızla tarif etmeye alışıyoruz…
Ve düşmanlarımız gittikçe artıyor.
Hepimiz dört yanı düşmanlarla çevrili bir savaş cephesinde yaşar gibiyiz…
Ama şu soru da karşımızda dağ gibi duruyor:
Bir hayat bir mevzinin içinde yatarak geçer mi?
Geçerse ona hayat denir mi?