Hem içim sızladı hem içim rahatladı…

Haberin Devamı

Pazartesi günü Ergenekon davası cezalarını an be an internetten takip ettim. Bir o duygudan bir bu duyguya savruldum durdum.

Çok sevindim, çok şaşırdım, çok kızdım, üzüldüm, çığlıklar attım, içim sızladı, içim rahatladı…

Gerçekten karışık duygular geldi geçti içimden… Çoğumuz gibi en temel noktada sıkışıp kaldım ben de, Pazartesi günü bu ülkede demokrasi için büyük bir adım olduğunu düşündüğüm bir dava sonuçlandı…

Askeri vesayetin beli kırıldı.

Ama hukukun bütün gereklerine uyuldu mu sorusu aklımıma takılıp kaldı…

Bu büyük soru, bu cevabından bile büyük soru neredeyse tarihimizin en önemli olaylarından birini kendi karanlığına hapsetti.

***


Tarihimiz için çok önemli bir gelişme olan Ergenekon davası sonuçları, demokratikleşme devam etmediği için, sistem hukukileşemediği için, siyasallaştığı için, hukuki açıdan tartışılan bir dava haline geldi ne yazık ki.

Çünkü ilkeler üzerinden değil taraftarlık üzerinden yürüyor hayat burada.

Taraftarlık yerine ilkeleri savusaydık bugüne kadar, ne bu kadar mağdurumuz, ne bu kadar mağduriyet hissimiz olurdu.

Hepimiz, demokratik bir ülkede ne böyle bir ordu, ne böyle bir gazetecilik, ne böyle bir akademisyenlik, ne de böyle bir yargılama olmayacağını en baştan bilirdik.

Öyle değil mi?

***


Hrant Dink’in öldürülmeden önce yargılandığı tüm davalara gidip arsızca ve haksızca nefretini kusan, ölümünden sonra yaptığı açıklamalarla insanı dinlerken onun yerine utandıran, tuhaf bir tiksinmeyle beraber insanın o zavallılığa acıdığı avukat Kerinçsiz’in müebbet almasına sevincimi kursağıma tıkayan bu ilkesizlik ,hukukun eksikliği ve güvenilmezliği oldu.

Sağlam ve güvenilir bir hukuk olmadığında, bütün toplumun mağdur olduğunu düşünüyorum ben.

Pazartesi günü Orhan Kemal Cengiz’in yazısı çok severek okudum.

Bu davanın keşkelerini çok iyi özetlemişti… ‘Keşke, Ergenekon davasında yargılanan darbe girişimlerini lanetlemekte ve aynı zamanda bu davalarda sanık haklarına tam riayet edilmesini talep etmekte birleşebilseydik.

Keşke, bu davalardaki çelişkilere dikkat çektiğimiz kadar, bazı sanıkların bu davadakinden çok daha büyük olan Susurluk, faili meçhuller, JİTEM vb. gibi suç ve bağlantılarının da araştırılması için aynı iştah ve şevkle yazıp çizebilseydik.

Keşke, bu davada bazı sanıkların, onlara ait olduğunu askeri mahkemelerin teyit ettiği delilleri bile inkâr ettiğini de ‘gizli tanık’ uygulamasının bazı örneklerinin ciddi suiistimal niteliğinde olduğunu da kabul edebilseydik.

Keşke, askerlerin seçilmiş hükümetin altını oymaya çalışmasının çok ciddi bir suç olduğunu da sanıkların mahkemeye kadar getirdikleri tanıklarının dinlenmemesinin çok ağır bir hak ihlali olduğunu da kabul edebilseydik.

Keşke, bu davaların askeri vesayetin sona ermesindeki rolünü alkışlamayı da (Balyoz davasındaki gibi) adları sadece bazı görev emirlerinde geçen bazı sanıkların çok ağır cezalar almalarını kınamayı da başarabilseydik. Keşke, askerlerin isteği üzerine ‘genç subaylar rahatsız’ diye manşet atılmasındaki çirkinliği görebilmemiz, bugün iktidarın medya üzerindeki anti-demokratik kontrolüne karşı çıkmamıza da yol açabilseydi.’

Bir keşke de benden; keşke hukuksuz bir dönemi sona erdirirken gerçek bir hukuk devleti kurabilseydik,. Hukukun ciddiyetine ve önemine inansaydık…

O zaman, korkunç ve kanlı bir dönemin sona ermesinden duyduğumuz sevinç gerçekten çok daha büyük olurdu.

Böyle yarım hissetmezdik kendimizi…

DİĞER YENİ YAZILAR