Haberin Devamı
Mutlu musunuz?
Hayatı istediğiniz gibi mi yaşarsınız?
Bu sorularla karşılaşan herkesin duraksaması, kolayca cevap verememesi her zaman düşündürmüştür beni.
Hele beklenmedik bir “mutlu musun” sorusunun insanları alabora etmesi ürkütmüştür beni …
Mutlu muyuz hakikaten?
Bu küçük kısacık soru her şeyden daha mı fazla korkutuyor bizi acaba?
Sanırım öyle…
Yıllar önce Hülya Avşar’ı Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında izlemiştim.
Avşar şöyle anlatmıştı kendini ‘psikoloğum ‘mutlu musun’ diye sordu. İki saat ağladım hiç konuşmadan.’
Bazen hepimizin aynı anda iki ayrı bahçede ya da beş ayrı bahçede dolaşmak isteğimizi düşünüyorum…
İşin acıklı ya da gülünç yanı, her bir parçamızın içinde dolaştığı bahçede değil de diğerinde olmak istemesi…
İngilizlerin o sözünü seviyorum, “hep başka çimenlerin daha yeşil olduğunu zannederiz” diyorlar ya…
Mutlu musun sorusu karşısında duraksamamızın nedeni bu belki de…
Hayatın bir parçalanma mı yoksa bir bütünleşme mi olduğuna karar veremememiz.
Hayatı parça parça yaşamaktan vazgeçip, istediklerini sınırsızca ve korkusuzca gerçekleştirmeye uğraşanlara çılgın dememiz, isteklerimizle yaptıklarımız arasında hep bir farklılık olduğunu ve hep de öyle olacağını kabullenmemiz, bir şeyi yaşamak isterken bir başka şeyi yaşamayı akla kurallara ve hayata uygun bulmamız, hayatın gerçeği mi?
Yoksa iki ayrı bahçede dolaşmak, karşılaşacağımız binlerce tehlikeden, dikenlerden, uçurumlardan, canavarlardan hiç olmazsa parçalarımızdan birini kurtarma isteği mi?
İsteklerimizle yaptıklarımız arasındaki bu farklılığı soru sormadan benimsememiz, parçalanmış bir hayatı yaşamanın en güvenli biçimi olarak görmemiz, gerçekten yaşamak mı?
Çok istediğimiz, çok özlediğimiz, hep ondan söz ettiğimiz mutluluğa, farklı bahçelerde dolaşarak ulaşamayacağımızı bile bile hayatımızı neden parçalarız peki?
Neden olduğumuzdan farklı gözükmek, olduğumuz gibi gözükmekten her defasında daha zor?
Hayat, bir parçalanmışlığı başarıyla sürdürme çabası mıdır yoksa bütünleşme arzusu mudur?
Ben de bu sorunun cevabını arıyorum bugünlerde doğrusu.
Güvenlik hangisinde?
Zevk hangisinde?
Yoksa güvenliğin zevkle ve heyecanla yan yana düşmemesi mi bizi parçalıyor?
Farklı bahçelerde dolaşan parçalarımızı bir araya toplasak cesaretle, hiç korkmadan, coşkuyla salıversek ağaçların arasına başımıza gelecek belalar daha mı fazla olur?
Size de olur mu bilmiyorum, bazen koltukta otururken ya da yürürken ya da sohbet ederken birden yabancı bir şehirde tek başına birini bıraktığım hissine kapılıyorum, kimi terk ettim, kimi yalnız bıraktım acaba diye merak ederken içimde bir sızı oluyor ne olduğunu anlamadan…
Sonra, benim tarafımdan terk edilen kendimmişim gibi bir hisse kapılıyorum…
O sızı daha da artıyor o an…
Ne o parçamı çekip yanıma alabiliyorum, ne o parçama çekip gidebiliyorum.
Böyle zamanlarda mutlu musun sorusu şaşırtıyor bizi işte.
Bu soruyu kendimize sormadan bir hayat kuruyoruz biz de.
Parçalamayı güvenli, bir araya getirmeyi zor ve tehlikeli buluyoruz çünkü…
O yüzden ajandamız hep dolu...
Ne kadar meşgulsek o kadar o sorudan uzağız çünkü...
Ben bu aralar bunu düşünüp duruyorum…
Hayatı istediğimiz gibi neden yaşayamayız?
Peki ya şu küçük soruya ne cevap vermeli:
Mutlu musunuz?