Haksızlıklar arttıkça bizler de bencilleşiyoruz...

Haberin Devamı

Geçen akşam müzisyen bir dostumla sohbet ederken konu Bülent Arınç’ın vagina denmesinden utandığından başlayıp, çeşitli konulardan geçerek Kürt sorunun neden çözülemediğine geldiğinde…

Evet kesinlikle haklısınız tuhaf bir yazı başlangıcı oldu.

İnsan neden müzisyen bir dostuyla bunları konuşur ki?

Hadi konuştu bunları niye yazar ki?

Çünkü başka bir şey konuşamaz olduk.

Toplumun sorunları hepimizi kuşattı, aklımızı boğdu.

***


Kürt sorununa geldiğinde müzisyen dostum birdenbire bana ‘sen bile hala Kürtlerin hakkı diyorsun Sanem, ya bizim hakkımız’ dedi.

***


Ne kadar duyarsız gözükse de, aslında ne dediğini anlamıştım dostumun.

“Biz” derken Türkleri kast etmiyordu, teker teker bütün bireyleri, insanların kendilerine ait yaşamlarını kast ediyordu.

Herkeste yaşamın elinden kaçtığı duygusu belirmeye başlamıştı.

Herkes yaşamı yakalamaya, kendi bireysel sorunlarını çözmeye uğraşıyordu.

Ne yaşanan iç savaş, ne ölen çocuklar, ne insanların içine düştüğü sefalet, ne işsizler, ne sahipsiz hastalar, ne kaybettiklerini arayan kadınlar yakıyordu artık canımızı…

Hepimiz yavaş yavaş tıpkı müzisyen dostum gibi yaşananlara boş gözlerle bakıyor, duyarsız, kaba nutuklar atıp ‘bana ne onlardan, ya ben’ noktasına geliyorduk yavaş yavaş.

Sorunların çözümsüzlüğü herkesi bencilleştirmeye başlamıştı.

Kendi dertlerinden konuşmak, kendi dertlerini çözmek istiyorlardı.

Toplumsal sorunların içinde ezilip yok olduklarına inanıyorlardı.

***


Mevzu adaletsizlikse, ne Türk, ne Kürt, ne Alevi, ne Ermeni, ne kadın, ne erkek, ne zengin, ne fakir, kim olduğunuz hiç önemli değildir bu ülkede, herkes payına düşen adaletsizliği alır.

Bazıları daha fazla alır.

Ama artık haksızlıklar o kadar arttı ki insanlar başkalarının uğradığı haksızlıkla uğraşmaya güç bulamıyorlar.

Sorunların çözümlenmemesi, çözümlenmeyeceği inancı yaratıyor, umutlar azalıyor ve insanlar başkalarıyla ilgilenmemeye başlıyorlar.

***


Bu bir dağılma hali bence.

Toplumun çeşitli halkalarını birbirine bağlayan zincir kopuyor.

Tespih taneleri gibi dağılıyoruz.

“Bana ne onlardan, ya ben ne olacağım” bencilliği, kendi hayatını kurtarma telaşı bir hastalık gibi yayılıyor.

***


Bu hastalığın yayılması, hiçbirimiz kurtulamayacağız anlamına geliyor.

Hiçkimse tek başına kurtulamaz.

Kurtulabilmek için, herkesin birlikte kurtulmasını sağlayacak ortak yolu bulmak gerekiyor.

Ama artık “ortak yol” arama çabaları tükeniyor bu toplumda.

Sanki birisinin “herkes başının çaresne baksın” diye bağırdığı batan bir gemideyiz.

***


Bir okyanusun ortasında kimse “başının çaresine” bakamaz.

Çare gemiyi kurtarmak.

Ama geminin kurtulacağına olan inanç bitmişse ne yapacağız?

***


O inancı bu toplum yeniden yaratamazsa kurtuluş zor gözüküyor bana.

Bence ilk işimiz o inancı yeniden yaratmak olmalı…

Ama o inancı yaratacak olanlar herkesten once o inancı yok ediyorsa ne yapacağız?

Hepimizi çaresiz kılan soru da bu işte.

DİĞER YENİ YAZILAR