Sanırım Müslüman bir ülke olmamıza rağmen muhafazakar bir parti tarafından baskı altında tutularak yönetilmek dinle ilgili aklımızı tümüyle karıştırdı.
AK Parti’ye duyulan kızgınlık, Müslümanlıkla ilgili fikirlerimizi sanki yepyeni bir perspektiften geçirmemize sebep oldu.
Günah anlayışımızı bile değiştirdi…
Günah işlemekten korkan, günah işlemezsek cennete gideceğimize inanan bir toplum olarak neredeyse “günahsızlıktan” bile sıkıldık.
Günahlar eskisi kadar korkutmuyor sanki bizi artık…
AK Parti bıkkınlığı, kızgınlığı, insanları değiştiriyor…
İnançlarından değiştiriyor…
Günahlarından değiştiriyor.
İnsanlar içlerinden hala korksalar bile dışlarından günahkar olmaktan korkmuyorlarmış gibi davranıyorlar belli çevrelerde.
AK Parti’ye kızdıkça, inançları ne kadar güçlü olursa olsun bunu söylemekten kaçınıyorlar.
Kendilerini yönetenlere öfkelendikçe, hiç bilmedikleri, daha once üzerinde hiç düşünmedikleri, sadece korktukları, korktukları halde işledikleri günaha yaklaşıyorlar.
Ben de bunu fark ettikçe günahı düşünüyorum…
Günahkar olmayı…
Ya da masumiyeti…
Aslında insanların kızgınlıkla da olsa günaha yaklaşmaları hoşuma gidiyor…
Çünkü ne kadar dirensek de gideceğimiz her yere bizi günah götürüyor…
Hatta masumiyete bile…
Çocukluğumda mahallede Kuran kursuna giden arkadaşlarım vardı…
O zaman da günahı çok merak etmiştim…
Biz gitmeyenler, günahkardık çünkü gidenlere göre…
Babam söyemişti, günaha hiç değmemiş bir masumiyet yoktur diye.
Masum olabilmemiz için çevremizde işleyebileceğimiz, dokunabileceğimiz, hatta bazen dokunduğumuz günahın bulunması gerekli, o günahın varlığı ve gücü masumiyet kavramını yaratıyor.
Günah diye bir şey olmasa, masumiyet diye bir şey de olmazdı.
Ne kadar çırpınsak da, günah olmadan istediğimiz kadar masum olamıyoruz.
Günahının kefaretini ödemeden, ödemeye razı olmadan masumiyetin koynunda kendimize bir yer bulamıyoruz.
Günahsızlık değil bence masumiyet, günahsız olanımız yok zaten.
Günahın bedelini ödemeye razı olmak, o günahın bedelini ödemek, o bedelden kaçmamak masumiyet.
Bu dediklerim doğruysa eğer…
AK Parti bizleri kızdırdıkça, günahı, dolayısıyla da gerçek masumiyeti öğrenme sansımız artıyor…
Günahlardan korkan bizler, AK Parti’nin baskılarına tepki duydukça günaha, gerçekten günaha yaklaştıkça da masumiyete yaklaşıyoruz.
Günahsız olmak değil mesele, yaşayıp, günahlar işleyip, onların bedelini ödeyerek masum kalabilmek esas olan çünkü…
Masum bir günahkar….
Adı bile çekici.
Masum bir günahkarın romanını yazmak isterdim doğrusu…
Kahramanım bir kadın mı olsun, bir erkek mi bilemiyorum ama sanki bir kadın olmasını isterdim.
Çünkü günahların bedelini ödeyebilen bir kadın bir filmde, bir kitapta, bir şehirde, bir kasabada rastlayabileceğiniz her yerde masumiyetiyle size çarpar…
Gözlerinizi ondan ayıramazsınız…
Sahip olduğu güç size derinden sarsar.
O günah işledikçe ve o günahın bedelini ödedikçe siz onun masumiyetini biraz daha görürsünüz…
Çünkü korkusuzca yaşayıp günahlar işleyebilen bir kadın eğer günahının bedelini de korkusuzca ödebiliyorsa, bir günahkar değilmiş gibi numaralar yapmıyorsa, gücü, cesareti, günahkar olabilen korkusuzluğu size etkiler.
Günahın bedelini öderken kurnazlığa sapmayan bir kadın her yazarın yazmak isteyeceği kadındır bence.
Masumiyet zor.
Günahın bedelini ödeyebilirsen masumsun…
Günahtan korkarak değil, bedelini cesaretle karşılayarak masumiyetin kapısından girebiliyorsun ancak.
İşte bu yüzden;
Seni, bu iktidar gibi, günaha kışkırtan herkes, her şey… Aslında masumiyetin kapısını da açıyor sana.