'Gül beni neden tercih etti bilmiyorum'

Cumhurbaşkanı Gül’ün Avrupa Birliği Danışmanı Damla Gürel Sanem Altan'ın sorularını yanıtladı

Haberin Devamı

Dedemle çocukluğumdan beri uzun sohbetler ederim... Bu giriş çok doğru olmadı. Dedemi çocukluğumdan beri dinlemeyi çok severim... Bu daha doğru oldu.
Unutmam hiçbir cümlesini. Cümleler de peşimi bırakmaz zaten, mutlaka günün birinde bir yerde, bir sohbetin, bir filmin, bir kitabın içinde beni yakalar “Dedem bana söylemişti” derim.
Bu röportajı yaparken de sürekli dedemin cümleleri kafamın içinde dolaşıyordu.
Politikacıları düşünüyordum. “En fazla elli yıl sonra, ABD, başkanını gazete ilanıyla arayacak” demişti bir konuşmamızda. “Artık biten meslekler gibi politikacı olmanın da rantı bitiyor”.
Ben politikacılara kuşkuyla bakarım. Halklar fakir olsa da yönetenlerin kendilerine her türlü konforu ve zenginliği sağlamaları, iki yüz ülkede bunun hiç değişmemesi, sahip oldukları güce tapmaları içimi sıkar.
Ama Damla Gürel, heyecanıyla, biraz çocuksu fedakârlığıyla, bana epeyce naif gözüken hizmet etme isteğiyle politikacılar hakkındaki düşüncelerimi etkiledi. Bu meslek hakkındaki kuşkularımı yok etmediyse de, aralarından bazılarının samimi ve sevecen olabileceğini düşündürdü. Belki de artık siyaset yapmıyor olmasında gizli bunun sebebi. Çünkü sekiz aydır Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Avrupa Birliği danışmanı o. Röportaj boyunca hissettiğim, Türkiyenin Avrupa Birliği’ne girmesine olan büyük inancına rağmen yine dedemin dedikleri geldi aklıma; “Göreceksiniz böyle giderse Rusya bizden önce Avrupa Birliği üyesi olacak.”



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Avrupa Birliği Danışmanısınız. Bu cümle bittiği anda insan sanki asık suratlı, aşırı ciddi, otoriter bir akadamisyenle karşılaşacakmış hissine kapılıyor. Oysa siz gülümseyen, genç ve zarif bir hanımsınız. Bu teklif size kimden geldi?

Cumhurbaşkanı’ndan tabii. 2007 yılı seçimlerinde milletvekili seçilemeyince siyaset defterini kapatıp İstanbul’a dönmüştüm. Hayatımla ilgili başka planlarım vardı. Bir gün Köşk’ten aradılar, “Sayın Cumhurbaşkanımız sizinle görüşmek istiyor” dediler. Gittim. İki saate yakın samimi, içten bir konuşma yaptık, Türkiye’nin AB sürecini değerlendirdik. Benimle ilgili nasıl bir görev olabileceğini düşündüğünü anlattı, ben de “Onur duyarım” dedim.



Böyle bir makam sizi çok heyecanlandırdı mı, yoksa eski bir CHP’li olarak aslında AKP kökenli bir Cumhurbaşkanı’yla çalışma fikri sizi irkiltti mi?

Aksine çok mutlu oldum. Çok sevindim. Tercih edilmek çok önemli tabii. Sayın Cumhurbaşkanı’nı Dışişleri Bakanlığı sürecinde tanıdığım için, nasıl çalıştığını, nasıl düşündüğünü bildiğim için hiç tereddüt etmedim. O sıralar ben de milletvekiliydim. Ortak akıl ve ekip çalışmasına önem veren, yaptığı işi çok ciddiye alan biriyim. Siyasette bu yok. Köşk’te bunu yaşıyorum şimdi. Çok mutluyum. Partiler üstü bir nokta orası. Tarafsız. Kendimi iyi hissediyorum.



Akademik kariyer yapmayı planlıyordum ki Köşk’ten aradılar


Sizin siyasi görüşünüz nedir?

Kültürel, ekonomik, siyasal, sosyal olarak sosyal demokratım. Piyasaya çok inanıyorum ama mutlaka denetlenmesi gerektiğine inanıyorum. Devletin bir gücü ve kontrolü olmalı. Yaşanan küresel krizin nedeni de denetlenmemiş olması. Her şeyi piyasa bilirci değilim. İnsan odaklı siyaset yapılmalı. Birey esastır, sosyal demokratım.


Sizin göreviniz tam olarak nedir? Çünkü Köşk’te Dışilişkiler başdanışmanı ve altında dışişlerinden gelen bir ekip de var...

Ben diplomasi geçmişi olmadan siyasi geçmişi olan biriyim Köşk’te. Bütün Avrupa’dan gelen konukları Sayın Cumhurbaşkanı’yla beraber ağırlıyoruz, bütün yurtdışı seyahatlerine ben de gidiyorum, toplantılara katılıyorum, Cumhurbaşkanı’yla ya da temsilen. Kamu diplomasisi görevi yapıyorum daha doğrusu.


Siz İngilizce öğretmenliği okudunuz değil mi?

Evet, sonra master yaptım, tezimi bitirmedim ama. Uluslararası ilişkiler ya da siyaset alanında bir akademik kariyerim olmadığı için CHP’den ayrıldıktan sonraki boşlukta bunu yapmayı düşünüyordum. Fransızca öğrenmek istiyordum. Ona başlamıştım. Kendimi daha fazla yetiştirmek için hayaller kuruyordum ki Sayın Cumhurbaşkanı’ndan teklif aldım.


Sizi neden tercih ettiğini söyledi mi size? İyi tanışıyor muydunuz?

CHP milletvekiliğim sırasında kurduğumuz bir think-tank’le Avusturya Lisesi mezunları olarak Avusturya’nın dönem başkanlığı sırasında bir sergi açmayı planlamıştık Viyana’da. Birlikte mücadele verdiğimiz yıllardan, yarısı Osmanlı, yarısı Avusturya İmparatorluğu olan, o dönemin bayraklarından oluşan bir sergiydi bu. Abdullah Gül o sırada bize çok destek verdi. Bu projede tanışıklığımız arttı. Ama niye beni seçti inanın bilmiyorum, bu hiç konuşulmadı.


Hayrünnisa Hanım’la profesyonel ilişkimize rağmen iyi dostluk kurduk

Nasıl biri Abdullah Gül?

Çoğu özelliğiyle harika bir Cumhurbaşkanımız var. Çok çalışkan. Gece birlere kadar çalıştığını görebilirsiniz çoğu zaman. Herkesi dinler. Farklı fikirlere çok saygılıdır. Fikre değer verir. Kendisi konuyu çok iyi bilse bile sizi dinler. Hatta iki kişi peş peşe odaya girip aynı şeyi anlatsanız bile, ikinci anlatanı daha önce o konuyu hiç dinlememiş gibi dinler, bölmez. Gülümser. Makam itibariyle bir protokol var tabii ama son derece samimi ve insani özellikleri çok kuvvetli biri Sayın Abdullah Gül. Bütün ekibiyle çok yakın. Rahat konuşursunuz onunla. İçten, naturel bir hali vardır. Çok değerli özellikleri var. Siyasetten sonra bana müthiş geldi Köşk.


Hayrünnisa Hanım’la nasıl bir ilişkiniz var?

Birlikte seyahetlerimiz oldu. Son derece medeni, profesyonel bir ilişkimiz olmasına rağmen iyi dostluk kurduk. Çok dostane konuşuyoruz. Hem Cumhurbaşkanı’ndan, hem eşinden hep dostluk gördüm. Köşk’te yaşamıyor, çok harap, elden geçmesi gerek çok şeyin. Hâlâ dişişleri konutundalar, değiştirmediler. Tadilat lazım. Kısım kısım yapılıyor. Çalıştığımız odaları görseniz, havalandırma çalışmıyor.


Deniz Baykal’la fikir ayrılığına düştük ve uzaklaştık

CHP milletvekili iken AB ile ilgili düşünceleriniz neydi?

O zaman da dış politikayla ilgili konularda görev alıyordum. Türkiye’nin AB sürecini yakından izleme fırsatım oldu. AB hedefinin, Türkiye’nin geleceği açısından Atatürk’ün gösterdiği hedeflerle birebir örtüşen bir hedef olduğuna hep inandım. O yüzden bunun hepimizin meselesi, muhalefeti ve iktidarı olmaz diye düşündüm hep. O beş yıl da hep bu duyguyla çalıştım. Fakat böyle olunca Deniz Baykal’la fikir ayrılığına düştük. Siyasette inanmadığınız bir şeyi yapamazsınız. Benim çok inandığım bir hedef AB. Başlangıçta çok yakın çalıştık Deniz Baykal’la, 2,5 sene... Sonra da kopmadık ama uzaklaştık, çünkü ben CHP’nin Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle ilgili politikasıyla ilgili söylemlerini ve müzakere zürecine başladığımız süreçteki tavrını benimseyemiyordum. Bir makale yazmıştım bununla ilgili ve bu sıkıntı oldu aramızda. Bu sürece Türkiye’nin meselesi diye bakmamız gerekirdi diye inanıyorum. Partinizin nasıl bir Türkiye yaratmak isteğiyle örtüşemezseniz, mutsuz oluyorsunuz.


Siyasete girmeyi hiç düşünmemiştim ama toplumsal liderlik istiyordum

Siyasete girmeyi hep istiyor muydunuz?

Okul bittikten sonra 10 sene profesyonel iş hayatım oldu. 10 sene sonra kendi aile işimizde yönetici olarak çalıştım. 90’lı yıllarda sivil toplum hareketlenmesi başlamıştı. 94 yılında Arı hareketine girdim. Gençler siyasete girsin amacıyla, her şeyi Türkiye’den aldık. Türkiye’ye geri ödeme zamanı gibi bir düşünceyle iyi niyetli, saf bir şekilde yola çıkmıştık. Siyasete girmek istiyorduk. Çünkü genç nüfusa rağmen gençler hiçbir şey yapmıyor diye düşünüyorduk. Gençler projesi yapmıştık “Katıl ve geleceğini yarat” ve ben onu yönetiyordum. Ama açıkçası o ekibin içinde siyasete girmeyi neredeyse hiç düşünmeyen bendim ama girdim. Toplumsal bir liderlik istiyorduk hepimiz tabii ama bu illa ki siyaset olacak diye bir şey yoktu. O dönemde Kemal Derviş’le tanıştım ve o süreç beni CHP’ye ve milletvekilliğine taşıdı. Kemal Derviş’in motive etmesiyle, iknasıyla oldu bu iş. 2002’de beraber başladık.



Boş zamanlarımda Çocuk Esirgeme’ye gider bale dersi verirdim

Mutlaka her insan büyürken kendi vatanından bir şey alır. Ama biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bu ülkede devlet bazen gençlere verdiğinden daha fazlasını alıyor onlardan. Bu nedenle kendini borçlu hissetmek kadar alacaklı hissetmek de mümkün bu ülkede. Siz neden dolayı kendinizi borçlu hissettiniz mesela?

Madem bu ülkede yetişiyoruz, bize bir şeyler veriliyor, bir vefa hissediyorum. Her insanda da olmalı. Çocukluktan beri toplumsal duyarlılığı yüksek bir çocuktum. Kardeşlerim patron olmak, para kazanmak isterlerdi ben Çocuk Esirgeme kurumlarına giderdim. Boş zamanlarımda onlara bale dersi verirdim. Düşkünler yurduna giderdim. İçimde vardı sanırım.


2007’ye kadar CHP milletvekilliği yaptınız ama 2007 seçimlerinde Deniz Baykal sizi seçilemeyeceğiniz bir sıraya koydu ve tekrar milletvekili olamadınız. Ne oldu aranızda?

Listelere hiç koyulmam diye bekliyordum hatta ben. Tekrar seçilme fırsatının bana sunulma imkanının az olduğunu tahmin ediyordum ama yine de başvurumu yapmıştım.


Ne oldu aranızda, kırıldınız mı Deniz Baykal’a?

Deniz Baykal’la aramızda kişisel birşey olmadı, o yüzden ona kırılmadım. Dünya görüşlerimiz ve yönetim anlayışımız arasında fark var. Fakat seçilemeyeceğimi bilmeme rağmen, seçilemeyince kırıldım. Hiç kırılmam zannediyordum. Hayal kırıklığına uğradım. Ama çabuk toparlanan biriyim, hemen toparlanır kendi işime geri dönerim diyordum. Fakat kamu hizmeti yaptıktan sonra özel sektör az geliyor insana.


Üstelik o dönemde Türkiye’nin üyeleğini destekleyenler Avrupa’daki sosyal demokratlardı öyle değil mi?

Müzakerelerin başlaması içinde sosyal demokratlar muhafazakârlara oranla daha fazla destek oldular. Bu çok önemli bir durumdu. Kurulacak ilişki son derece önemliydi. Oralarda CHP çok daha fazlasını yapmalıydı. Şimdi Brüksel’de büro açıldı, memnuniyet duyuyorum bundan.


28 Ekim’de Köşk’te toplantı yaptı Abdullah Gül? O toplantı niçin yapıldı?

AB uyum komisyonu gelip ziyaret etti. Fonksiyonlarının kadrosunun güçlendirilmesi, ne yapıyoruz, nasıl gidiyor konuşmaları oldu. Yasama ve yürütmeyi bir araya getirdi Avrupa konusunda. Hızlandırılması tavsiyesinde bulundu. Çok iyi bir Cumhurbaşkanımız var.


Sanırım Avrupa Birliği de böyle düşünüyor. Son İlerleme Raporu’nda Cumhurbaşkanı’nı öven bir paragraf var, oysa ki Hükümet’i kibarca da olsa eleştiriyorlar...

Hükümet’i yerdiler, Cumhurbaşkanı’nı övdüler değerlendirmesine katılmıyorum. Durum tespiti yapılmış. Bölgesel barış için, Kafkaslar’daki iktisadi işbirliği, Ermenistan, Azerbeycan gezileri çok katma değer yarattı. Eski Cumhurbaşkanları’nda bu tecrübe olmayabilir.


Daha erkeklere ait bir dünyada olmaktan bazen sıkılır mısınız bazen?

Hayır, çünkü kadın olmaktan hiç vazgeçmem. Buna özen gösteririm. Saçım başıma, giyimime dikkat ederim. Küpemi mutlaka takarım. Ailemden vazgeçemem. Mutlaka evle bağım vardır.



Dışişleri Bakanı ve baş müzakerecinin ayrılması faydalı

Baş müzakerecimiz Dışişleri bakanı Ali Babacan. Belki yeni bir isim belirlenecek gibi bir gündem var, siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Bu konuyla ilgili bir kural yok. Her ülkenin kendine göre benimsediği yöntemler var. Çok çeşitli yöntemler var. Biz dışişleri bakanını kullanıyoruz. Üç temel şey lazım; iletişim kabiliyetiniz olacak, teknik olarak çok donanımlı olanaksınız ve siyasi bir ağırlığınız olacak. Hükümetin içinde mutlaka bir ağırlığınızın olması gerekir.


Ali Babacan doğru isim o halde...

Kesinlikle evet. Çalışkan ve konularına çok vakıf, ama iki temel sıkıntı var: Türkiye AB ilişkileri bir dış politika konusu olmaktan çıkmalı. Artık bu bizim hedefimiz. İkincisi de Türkiye’nin dış politika gündemi çok yoğun bir gündem. Çok geniş bir gündem. İkisini beraber yürütmek zor, yorucu. O yüzden Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci’nin ayrılmasında fayda görürüm aslında.


Sizce İlerme Raporu’na göre karnemiz nasıl geldi?

Reform sürecinde yavaşlamayı vurguluyor. Kendi iç siyasetimizle uğruşıyoruz... Fazla iç problemlerimize döndük. Avrupa’dan da kaynaklanan bir sıkıntı oluyor. Müzakerelere başladığımız andan itibaren Avrupa da kendi sıkıntılı dönemini yaşıyordu. 27 ülkeye çıktılar. Yönetim sıkıntısı yaşadılar. Anayasayı onaylatamadılar. Onaylanmayınca Lizbon Antlaşması’na geri döndüler ama onu da tam onaylatamadılar.
Bizimle ilgilenemediler, o sırada cesaretimiz kırıldı ve yavaşladık biz de. Motivasyona ihtiyacımız var, tıpkı insan hayatı gibi.


Niye AB’nin bizden istediklerini yapmamız bu kadar zor? Kopenhag kriterleri dediğimiz şey dört satır bir şey...

Bazı başlıklar, bazı sorunlardan dolayı açılamıyor. Müktesebatla uyumlu haline gelmeniz lazım. Ticaret yasası bekliyor, sendikalar yasası bekliyor. Bu yasalar geçmeden o başlıkları açamıyorsunuz. O yasaları da hemen geçiremiyorsunuz, çünkü bu yasaların değişimi halinde etkilenebilecek kişilerin de uzlaşısını alarak gitmek gerekiyor. Toplumla beraber yapmak gerekiyor. Yol haritası belli. 27 sevk edilmiş veya edilmesi gereken yasa var. 15 tanesi mecliste 12 tanesi sevkedilecek.


İhale yasası var son günlerde konuşulan, Cumhurbaşkanı veto edecek mi? Eder mi? AKP ile Avrupa arasında sıkışmış hisseder mi kendini?

İçerik belli. Uyumlaştıracağımız yasa belli. Hükümet de geçirmez bunu, bilemiyorum, açıkçası zannetmiyorum.


Yerel seçimler geliyor, sanırım Mart’tan önce bir gelişme olmaz değil mi? Seçim zamanları bu iş yavaşlıyor...

Çok üzücü ama öyle. Çok fazla bir şey icra edilemeyecek çünkü yerel seçimler var. Bununla vakit kaybetmemiz gerekiyor. Yerel seçimi ilgilendirmeyecek konuları meclisten geçirebiliriz mesela. Çıkmaması için ne sebep olabilir ki.


Ne kadar uzayabilir bu konu, çok uzun yıllar sürebilir mi sizce AB üyesi olmamız?

Hiçbir şey yapılmazsa yıllarca sürebilir. Bu soruyu ben de soruyorum “Niye yapmıyoruz” diye. Demokrasinin güzel tarafı belki de tartışarak halletmemiz fakat biz bazen çok tartışıyoruz her şeyi. Değişikliklerin maliyeti de var. Ama ulusal programın hazırlanmasıyla, iç siyasetin dinginleşmesiyle atak yapabiliriz. Hızlı yasa çıkarma da çok iyiyiz ama istersek. Sert kararlar verelim. İç siyasete konsantre olduk. Demokratik, laik, Müslüman ve sosyal devletiz... Kolay bir ülke değil. Yaşanan zorlukları anlıyorum kabul ediyor muyum, hayır... İrademizi ve isteğimizi ortaya koyalım. Artık masadayız, her şeyi yapabiliriz. Çok fazla alınganlık olmasın. AB’nin ne dediğine bakmayalım. Biz reformları istiyor muyuz, önemli olan bu.

DİĞER YENİ YAZILAR