Haberin Devamı
Bir bakın çevrenize.
Durun ve yaşadığınız hayata bir bakın.
Gördüklerinizden hangisi gerçek?
İktidar mı, devlet mi, dindarı mı, milliyetçisi mi, işçisi mi, zengini mi, liberali mi, gazetecisi mi, polisi mi, yargıcı mı, ordusu mu, generali mi?
Hangisi, kendi mesleğiyle ya da konumuyla ilgili evrensel tarife uyuyor?
Hangisi, dünyanın gelişmiş bir ülkesinde bugünkü haliyle var olabilir, kabul görebilir?
Anayasa Mahkemesi Twitter’ın açılması gerektiğini, insanların ifade özgürlüğünün kısıtlandığını söylüyor…
Hükümet bunu dinlemiyor.
Gerçek bir Anayasa Mahkemesi’nden ya da gerçek bir hükümetten söz edilebilir mi şimdi bu ülkede?
Kararı “yok sayılan” bir Anayasa Mahkemesi olabilir mi?
Anayasa Mahkemesi’nin kararını dinlemeyen bir hükümet olabilir mi?
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayan bir hükümet meşru ve gerçek bir hükümet olabilir mi?
Sanki bir devlet yok, onun yerine parodisi var.
Gerçek bir devlette “güçler ayrılığı” vardır, yargı karşısında sınırları belirlenmiş bir hükümet vardır, mahkeme kararlarına saygılı bir devlet çarkı vardır.
Mahkeme kararlarını uygulamayan, mahkeme emirlerini yok sayan kim olursa olsun yargılanır.
Yargının emirlerini dinlemeyen bir “yürütme” meşruiyetini neye dayandıracak?
Hukuksuz bir meşruiyet olabilir mi?
Yargısı etkisizleştirmiş, yürütmesi meşruiyet dayanağını kaybetmiş bir toplumda hukuk düzeni nasıl sağlanacak?
Bir toplum varlığını hukuksuz bir şekilde sürdürebilir mi?
Ya medya? Peki medya gerçek mi?
Bütün sahtekarlıkları tek tek ortaya çıkarmayı amaçlamayan, haksızlıklara, hukuksuzluklara, yalanlara, hırsızlıklara gözlerini kapayan bir medya gerçek olabilir mi?
Gerçekleri söylemeyen bir medya ne işe yarar?
Toplumun çıkarlarını ve hukukun gerekliliğini korumayan bir medya görevini nasıl yapar?
CHP gerçek mi ya da MHP?
Demokrasiye, insan haklarına, Kürt sorununa, üretimin nasıl artacağına aldırmayan, kendini yenilemeyen bir parti gerçekten sosyal demokrat olabilir mi?
Ya da başkalarının anadilde konuşmasını istemeyen, kendi anadilinde de kendisi doğru dürüst konuşamayan, tarihini, şiirini, kültürünü bilmeyen bir milliyetçi olabilir mi?
Zenginliklerini kendi yaratıcılıklarına değil devletten aldığı işlere, kredilere, ihalelere borçlu olan işverenler olabilir mi?
Çalmayı mubah gören memurlar olabilir mi?
Hükümeti desteklemeyenlerin düşman olduğuna inanan, kendi çıkarları için onurlarını satmaktan çekinmeyen, savaşı, haksızlığı destekleyen “liberal” olabilir mi?
Haksızlıklara susan, başkasının hakkını çalan, yalan söyleyen, kibirlenen dindar olabilir mi?
Peki bütün bu sahtekarlıkları sineye çeken, benimseyen bir toplum gerçek bir toplum olabilir mi?
Neredeyse ülkede gerçek tek bir şey yok.
Ne toplum gerçek bir toplum, ne devlet gerçek bir devlet.
Artık değil bir devlet, “devlet görüntüsü” bile kalmadı.
Bir bütün halinde hukuksuzluğun dibine çöktük.
Bir toplum, bu “sahteliklerle”, devletsiz bir kaosla yoluna çok fazla devam edemez.
Ya dağılır gider ya da silkinip yeniden kendini inşa eder.
Hangisi olacağını göreceğiz.
Hangisinin olacağına da biz karar vereceğiz.
Bizden başkası değil.