Haberin Devamı
Bu aralar sabahlar bizdeki bir eksiği tamamlamak istiyor gibi doğuyor sanki…
Kendi ışığıyla büyüyen sabah, kendi yapraklarıyla oynaşan ağaçları, sevinç dağıtan rüzgarlarıyla sanki “bunlar senin için” diyor cömertce.
Uyandığınızda, gözünüzü açtığınızda, sabahın sevincini hissediyorsunuz…
Size seslendiğini duyuyorsunuz…
Ona katılmanızı istiyor…
Ve sizin içinizde de o sevince kendi sevincinizi ekleme isteği uyanıyor.
İçinizde bir çöl var oysa ki…
Sabahın ışıklarına benzemiyor içiniz…
Zehirli bir ahtapot gibi kaleminize, ruhunuza dolanan sıkıntıdan kurtulamıyorsunuz.
Bu parlak sabah vaktine bir katre mutsuzluk sızacaksa o da aşk acısından olmalı diyorsunuz…
O zaman merakla soruyorsunuz kendinize, peki benim içimdeki sıkıntı aşk acısı mı?
Keşke olsaydı, değil mi?
Ama aşk acısı değil.
Bazen gölgeler ülkesinde mi yaşıyoruz diye geçiyor aklımdan.
Eti, kanı, bedeni, ruhu olmayan yetmiş beş milyon silik gölgenin dolaştığı bir insanlık çölünde miyiz?
Bir kara büyücü bu diyardaki insanların bedenleriyle ruhlarını boşaltıp yerlerine gölgelerini mi bıraktı diye bir ürpertiye kapılıyorum.
Bu sabah vaktinin duru ışığının içinde oynaşıp duran denize bakıyorsun…
Bu güzelliği ancak aşk acısı ‘soldurur’ diyorsun.
Ama kimsenin gerçek bir sabahı solduracak gerçek bir aşk acısı bile yok…
O halde içinizdeki bu sıkıntı ne?
Nedir bu içimizi kemiren, durduramadığımız, bizi sabahlara kör eden dert?
Bizi kendi sevincine davet eden sabahı solduracak ne aşk acımız, ne de o sabahı daha güzelleştirecek, onun sevincinden geri kalmayacak bir yaşam arzumuz var.
Ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi kaybetmiş gibiyiz.
Seksen milyon gölge gibi yaşıyoruz.
Ne acı, ne sevinç.
Kedere benzeyen bir sıkıntı yalnızca.
Ben sabahları seviyorum…
Hele bu ocak ayında doğan nisan sabahlarını daha çok…
İçimden yazı yazmaktan çok sabahları yaşamak geçiyor.
Düşünmek değil hissetmek istiyorum…
Güzel şeyler söylemek, güzel şeyler duymak…
Ruhunu geri isteyen insanlara rastlamak…
Ben yürüyüşe çıkıyorum şimdi.
Benden çalınan ne varsa bulmaya…
Bu güzel sabahların bir yerlerinde saklı sanki kaybettiklerimiz.
Bir ümit işte…
Onu aramaya gidiyorum.