Hiçbir derdi olmadığı halde içi sıkılan kadın gibi beklenmedik şeyler yapıyor bu Haziran ayı…
Bir bakıyorsunuz gökyüzü balya balya bulutlarla kaplanıyor, kara gri bir renk basıyor kenti… Bir sağanak patlıyor… Gök tüm haşmetiyle gürlüyor… Ardından bunaltıcı bir sıcak insanı nefessiz bırakıyor… Akşamüstü yeniden ıslak bir karanlık dolaşıyor sokaklarda, üşüyorsunuz hatta… Sonra tekrar hava yaza dönüyor.
Mayıs ayında da zamanını şaşırmış çilek kokan bir yaz vardı dışarıda… Çiçekleri, taze ve yumuşacık çimenleri, bir şelale gibi çoğalan yapraklarıyla ağaçları, aydınlık sokakları ve gölgeli kuytuluklarıyla insanı baştan çıkarıyordu…
Kendimi mevsimlerin seyirciliğine bıraktığımda daha mutlu oluyorum sanki.
Kendimi onların oynaklığına, onlara direnmeden bırakmayı seviyorum.
Ama bunlar olurken bir taraftan da insanın içini oyan bir sıkıntı peydah olmuştu ruhumda…
Omuzlarımda benim olmayan bir günahın ağırlığını taşıyor gibiydim.
Tayyip Erdoğan her konuştuğunda, kendini her gün daha fazla, daha fazla padişah zannettiğinde, benim içim, içime sığmayan bir öfkeyle doluyordu…
Ve ne yapılabileceğini bir türlü bilemiyordum.
Çevremde konuştuğum insanların bazıları, ‘Tayyip Erdoğan Uludereden ve diğer pek çok şeyden yargılanacak, bu ülke bunu görecek’ derken, bazıları da ‘biz bu adama dur diyemeyeceğiz, her şey giderek kötü olacak’ diyordu.
İkisine de inanmıyordu içim tümüyle…
Garip bir sisteme esir düştüğümüzü, ne karşı çıkmayı bildiğimizi, ne de istediğimiz alsak bile onu korumaya gücümüz yeteceğini düşünüyordum…
Ta ki 15 gün öncesine kadar…
Ta ki o gençler ortaya çıkıp yıllar geçse de unutulmayacak o mizahı yaratana, unutulmayacak o isyan ateşini ruhlarda yakana kadar.
Ben o gençleri çok sevdim…
O gençler mizahlarıyla, ‘kahrolsun bağzı şeyler’ diyen zekalarıyla, bu ülkenin bir daha asla eskisi gibi olmayacağının yolunu açtılar.
O gençler dirençleriyle, 15 gün önce Tayyip Erdoğanın “mutlaka olacak” dediği Topçu Kışlası projesini bugün referanduma çevirdiler…
Tayyip Erdoğan geriledi…
Geri adım atmak zorunda kaldı.
Başbakan, Bakanlar, Ak Parti, Ak Partililer, Ak Partiyi destelemeyen dindarlar, Kemalistler, AK Partiyi destekleyen Kemalistler, siyasetten çok uzak olanlar, yani en aklı başımızda olandan en kafa karışıklığına sahip olanımıza kadar hepimiz, ‘bizim hayatımıza karışamazsın, sen padişah olmaya heveslendin diye biz senin kulların değiliz’ direncinin ne kadar güçlü bir şey olduğunu gördük.
Bir vakitler generaller AKP’nin ve Erdoğan’ın başını çektiği demokratik direnç kaşısında nasıl şaşırıp sarsıldıysa, Erdoğan da bu gençler karşısında öyle şaşırıp sarsıldı.
Tutarsız ve tehditkar konuşmalarla sadece halkın bir kısmını değil dünyanın demokrat kamuoyunu da karşısına aldı.
“Tek adam” yönetimini sarsan bu dirençten etkilenmemek, bundan umutlanmamak mümkün değil.
Şunu gördük çünkü, düşünmeyen, çözüm üretmeyen, çare bulamayan, hakkını isteyemeyen bir toplumu ne Allah, ne peygamber, ne Atatürk kurtarabiliyor.
Abbasilerden Emevilere kadar birçok dindar toplum silindi gitti tarihden, Tanrı onları onların yerine kurtarmadı…
Leninin mozelesi kötü yönetilen bir devletin dağılmasını önleyemedi.
Bir toplum ancak kendi sorunlarını doğru teşhis edip bunlara doğru çözümler bularak yaşamını sürdürebiliyor.
Bu da ancak herkesin korkmadan konuştuğu, düşündüğü toplumlarda olabiliyor.
Bu gençler sadece Gezi Parkı’nı değil aslında Türkiye’yi kurtarıyorlar.
Bize konuşmayı, direnmeyi, hakkını istemeyi, padişahlara kul olmamayı öğretiyorlar.
Daha ne yapsınlar?
Generaller ve gençler...
Haberin Devamı