Emine Uşaklıgil’in ağzından Cumhuriyet’in perde arkası!

Haberin Devamı

Bugünden itibaren kitapçılarda bulabilirsiniz.

“Benim Cumhuriyet’im.”

Emine Uşaklıgil’in, dedesi Yunus Nadi’nin kurduğu, dayısı Nadir Nadi’nin yönettiği, kendisinin 18 yıl çalıştığı,
sonunda da 1991-1992’de yaşananlar yüzünden İlhan Selçuk’a kaptırdığı Cumhuriyet Gazetesi’nin öyküsü...

Türkiye’nin o günkü siyasi gündemi, Nadi ailesinin içindeki çekişme ve Cumhuriyet‘in kendi içindeki savaş...

Emine Uşaklıgil birbirine dolanmış bu sarmaşıkları, 20 yıl sonra tek tek ayırıyor bizim için.

Hasan Cemal 2005’in sonunda yayınladığı, “Cumhuriyet
Gazetesi’ndeki iç savaşın perde arkası” dediği
“Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabında Cumhuriyet’te yaşananları anlatmıştı. İlhan Selçuk‘la girilen kavgayı ve sonunda gelen yenilgiyi...



O kitabı okuduğumda Emine Uşaklıgil’i çok merak etmiştim...
Bir dedesi, annesinin babası Cumhuriyet gazetesi kurucusu Yunus Nadi, bir dedesi babasının babası yazar Halit Ziya Uşaklıgil...

Dayısı Nadir Nadi’nin aslında sevdiği ama sanırım bunu tam göstermediği, yengesi Berin Nadi’nin aslında sevdiği ama her zaman düşman olarak gördüğü bir yeğen...

Hasan Cemal’in genel yayın yönetmenliği döneminde İlhan Selçuk’un tutuculuğuna karşı Hasan Cemal tarafında yer alan, beraber bir çok iyi iş yapan ama Nadir Nadi’nin
ölümünden sonra iktidar savaşlarına gelince iş, Hasan Cemal’in tam güvenmediği, kitabında (sayfa 395) “Patronlukta ben de varım” diyen biri olarak anlattığı, Hasan Cemal’e haber vermeden gazete yönetim şemaları yapan, genel müdürlük makamı yaratarak Hasan Cemal’i bir alta indiren, inandıcılığı olmayan,
güven vermeyen biri olarak yazdığı ortak...

İlhan Selçuk’un ilk günden beri gazetede olmasına şiddetle karşı çıktığı kadın...

Hasan Cemal’in kitabının bir çok yerinde, İlhan Selçuk‘un Hasan Cemal’i, Berin Nadi’yi, hatta Nadir Nadi‘yi sürekli fısıltı halinde bu kadına karşı doldurduğunu okursunuz.

Ve en önemlisi, Avrupa’da yetişmiş, cesur, ayıpları, günahları Türklere benzemeyen, güzel bir kadın.

Cumhuriyet’in sahipleri Nadi ve Uşaklıgil ailesindeki her fert ayrı ayrı roman konusu aslında...

Hasan Cemal’in kitabının yayınlanmısından üç sene sonra, 21 Mart 2008’de İlhan Selçuk Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınınca, ben daha da çok merak etmeye başladım Emine Uşaklıgil’i. Ne düşünüyor tüm bu olup bitenlerle ilgili diye...

1.5 sene belki de 2 sene... Sürekli aradım, röportaj yapmak istedim.

Hiç pes etmeden belli aralıklarla aradım durdum.

Sonunda kitabı çıktı ve biz geçen gün bir öğlen vakti buluştuk Emine Hanım’la...

Kitabını çok sevdiğimi söyledim.

“Çünkü ne Hasan Cemal’e ne İlhan Selçuk’a hakaret etmeden, çok kibar bir şekilde onları beğenmediğinizi, size göre kötü olan yanlarını söylemeyi başarmışsınız” dedim.

Gülümsedi...

“Aksi olması mümkün değil zaten ama o dönemi bilenlere ağır gelecektir” dedi.

Sonra, başladı anlatmaya...

*****


Aile, Berin Nadi’yi kabul etmedi. O da böyle intikam aldı

* “Yunus Nadi iyi bir gazeteciydi. Haberciydi. Nadir Nadi yazar gazetesi yaptı.”

* “Nadir Nadi’nin Nazi hayranlığını desteklemek mümkün değil tabii ama ihtirasları yoktu. Aslında gazeteci olan
Yunus Nadi’nin diğer oğlu, Doğan dayımdı. İlhan Selçuk da hiçbir zaman haber üzerine kurulu bir gazete istemedi.”

* “Aile içi kavganın sebebi bence Berin Nadi’nin hiçbir zaman gelin olarak kabul edilmemesi ve onun da bunun intikamını alması. Aldı da, Yunus Nadi ve aile efradını Cumhuriyet’ten sildi. İlhan Selçuk’u da çok sevmez, üvenmez, şüphe duyardı ama aynı uğurda ikisi birleşti.”

* “Ben gazeteye başladığımda sol ve demokrasi anlayışı kendine özgü, askeri darbeleri hoş bulup destekleyen bir gazete olmuştu Cumhuriyet. İlhan Selçuk tek hakim. İlhan Abi’nin onayı olmadan kimse birşey yapamıyordu. Nadir Nadi’yi hoş tutuyorlardı. Nadir Nadi güçten düşünce, Berin Nadi’nin ihtirası ve İlhan Selçuk’un planları birleşti.”

* “Berin Nadi hiçbir zaman Cumhuriyet’te yaşanan bu çöküşte, parçalanmada kendine düşen sorumluluğu hissetmedi. Tam aksine kendisini hep gazetenin kurtarıcısı olarak gördü.”

***


Emine Uşaklıgil’in kitabından şu günlerde yaşadığımız medya sorunlarının aslında çok eskiye dayandığını anladım...

Cumhuriyet Gazetesi dürbününden geçmişi... Ve korkarım ki geleceği gördüm.

*****


Hasan Cemal bu işi beceremedi

* “Hasan Cemal’le konuşmuyoruz. Hasan’ın kitabını okuduktan sonra çok şaşırdım. Beraber yaşadığımız ne çok şeyi
farklı anlatmıştı. Aynı olayı yaşıyorsun, o kadar farklı algılanabilir mi? Ben ve ailem hakkındaki düşüncelerini kitabı okuyunca öğrendim, şaşırdım.”

* “Hasan Cemal hem gazete yapmayı hem günlük yazı yazmayı hem gazetenin iç savaşını yönetmeyi aynı anda beceremedi. Olamazdı zaten. Gazeteyi yönetmeyi bırakmıştı, yazı yazıyordu. Olmadı tabii.”

* “Hasan Cemal, Cumhuriyet’e ilkeli bir gazetecilik anlayışı getirmeye çalıştı ama gazetenin çizgisi konusunda tutuculuktan sıyrılamadı. Kürt meselesini bu çerçevenin
ötesine taşıyamadı mesela. İlhan Abisi’yle denge yapayım derken, olmadı tabii.”

* “Hasan Cemal, İlhan Selçuk’a karşı hiçbir zaman net tavır alamadı, bu monoloğun Cumhuriyet’e maliyeti çok ağır oldu.”

*****


“Tank Sesiyle Uyanmak” bir dedikodu kitabı!

* “Hasan Cemal’in “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabını dikkatli okuyunca, sorunun aslında bir kadın
patron fikri etrafında düğümlendiğini görüyorsunuz. İlhan Selçuk’la demokrasi anlayışları ayrı ama gazete içindeki hakimiyet planları aynı. Berin Nadi’nin benimle ilgili kapalı kapılar ardında söylediklerine karşı beni
uyarmıyor Cemal. ‘Emine’ye güvenmiyoruz’ teranesi sürüp gidiyor.”

* “Hasan Cemal günlük tutardı. 12 Eylül günlüğü “Tank Sesiyle Uyanmak” kitabında bir genel yayın yönetmeninden beklenmeyecek kadar dedikodu vardır. Ayak üstü sohbetleri bile kitapta kullanmış. Şaşırdım.”

* “Hasan Cemal beni zayıflattıkça aslında kendini güçsüzleştirdiğini anlamadı bir türlü. Beraber
Cumhuriyet’i kaybettik. Çok iyi bir gazete yapabilirdik oysa.”

*****


İlhan Selçuk’a ‘Niye yaptın bunları?’ demek isterdim

* “Bu kitap sadece İlhan Selçuk ve Hasan Cemal için yazılmadı. Kitap Cumhuriyet’i kuran Yunus Nadi’nin kim olduğunu anlatarak başlıyor, içinden geçtiği evreleri, ailenin içindeki çekişmelerini, sonunda ne olabilecekken Cumhuriyet’in ne olduğunu söylüyor. Sadece benim Cumhuriyet’teki çalışma yıllarımı anlatmıyor yani.”

* “Kitabın ismine bakmayın siz. Günlerce adı ne olsun diye düşündüm, bulamadım. Cumhuriyet’in cumhuriyeti demek istedim, yayıncı da beğendi ama sonra vazgeçtim. Bir gün Vivet’le (Kanetti) telefonda konuşurken “Benim Cumhuriyet’im de” dedi. Çok tepki gösterdim, bu beni anlatmıyor, hiçbir zaman öyle algılamadım Cumhuriyet’i dedim ama sonunda da o oldu.”

* “İlhan Selçuk’la görüşmek isterdim kitabı yazarken... Sanırım kabul ederdi de. Ama geç kalmıştım artık, çok hasta ve hastanedeydi. Ona sormak isterdim ‘Neden... O yaptıklarını neden yaptın?’ diye.”

* “İlhan Selçuk Cumhuriyet’i bize kaptırmamak için kavgaya okuru da dahil etmesinin bedelini ödedi. Cumhuriyet’i ele geçirdi ama bir daha asla okuyucuyu geri kazanamadı. Cumhuriyet’in geldiği nokta her zaman içimi acıttı. Bence hiçbirimiz kazanmadık, Cumhuriyet kaybetti.”

* “İlhan Selçuk kimbilir ne çok kırılmıştır hayata, Yunus Nadi’nin torunu veya Nadir Nadi’ nin yeğeni değil diye. Çok kızmıştır bu haksızlığa.”

* “İlhan Selçuk’la daha birbirimizi gördüğümüz ilk an kedilerin birbirine tısladığı gibi tüylerimiz diken diken oldu karşılıklı.”

* “Cumhuriyet’in bu geldiği noktaya, girdiği ilişkilere hiçbir zaman şaşırmadım ama hep çok üzüldüm.”

DİĞER YENİ YAZILAR