Haberin Devamı
Pazar sabahlarını seviyorum.
Eve yayılan çay kokusunu...
Telaşsız hali...
Sevdiklerimin etrafta olmasını...
Gazeteleri okudukça yere atmayı...
Onlar sırayla çevreye yayıldıkça ‘bugün Pazar istediğimiz kadar ayaklarımızı uzatabiliriz’ keyfinin rahatlığını...
Bu Pazar da yine öyle yaptım.
Koltuğa gömüldüm, okuyup okuyup gazeteleri etrafa saçtım.
Sevdiğim köşe yazarlarını okuyarak başlarım ben gazete okumaya...
Genellikle gazetelerin birinci sayfalara en son bakarım.
Pek çok gazetenin vitrinine inancım zayıf çünkü.
Sonra daha az sevdiklerime, sonra daha da az sevdiklerime, en son da yazdıklarını sevmediklerime bir göz atarım ve Türkiye’de neler oluyor anlamasam da ülkenin ruh durumunu kavrarım.
Dün de köşe yazarlarını okudukça şunu gördüm, 4+4+4 tartışması daha sürecek gibi.
Fakat mesele en doğru yerinden mi tartışılıyor onu tam bilemiyorum...
28 Şubat sürecinde ordu, imam hatip liselerinin orta bölümlerini kapattı.
Adına “kesintisiz 8 yıllık eğitim” dedi.
AK Parti hükümeti geçtiğimiz Cuma TBMM’den geçen kanunla “imam hatip liselerinin orta bölümlerini açıyorum ben” dedi.
Adına da “4+4+4” dedi.
Bu ülkede en çok sınav sistemi ve eğitim düzeniyle oynanır.
İçerik hep aynı sönüklüktedir…
Kimse çocuklara daha iyi şeyler öğretmek istemez…
Ama girecekleri sınavlar her yıl yöntem olarak değişir.
Bana hep belediyelerin kaldırımları kırıp kırıp yeniden yapması gibi gelir bu.
Şimdi de aynısı oldu.
Eğitim sistemi değişiyor ama eğitim aynı…
Ak Parti 28 Şubatçılara karşı bir maçı daha aldı ama eğitim aynı…
Herkes bunu tartışıyor ama eğitim aynı.
4+4+4 yerine 3+1+ 2+2 +4 yapsanız ne olur?
Eğitimin içeriği aynı, müfredat aynı, 4+4+4 neyi değiştirecek ki?
Bu sistemin çocukları zorlayacak bir yanı var elbette…
Tartışılmayan eğitim içeriğinin, sınav sisteminin yok mu?
Bu tartışmalara bayıla bayıla giren herkese soruyorum, en son ne zaman bir ders kitabı karıştırdınız?
İlköğretim, ortaöğretim, lise kitaplarının içeriklerini gördünüz mü hiç?
Eser Karakaş, ‘Üniversitelerde bile hala devrim tarihi dersleri okutulmakta, hocalar (!) tahtaya İnönü, Sakarya savaşlarının planlarını çizerek ders (!) vermektedirler.’ diye yazmış.
Çocukları dünyanın gelişimine aynı hızla taşımayan bu eğitim sistemini kökten değiştirmek için neden kavga etmiyoruz?
Hiçbir açıdan öğrencileri hayata hazırlamayan, kuru, çelimsiz hatta yalan bilgileri ezberletip ezberletip onları her sene farklı sınavlara sokan bir eğitim sisteminin yerine tümüyle yeni ve çağdaş bir system kurmak için neden dövüşmüyoruz?
İmam hatipler açılsın mı açılmasın mı, bu mu eğitim siteminin tek sorunu?
Böyle bir konuyu bu şekilde ancak bu sistemde yetişmiş sığ politikacılar bu şekilde tartışır bence.
İmam hatipler açılsın, isteyen çocuğunu göndersin.
Ama aklını imam hatiplere takıp başka bir şey görmeyen insanlar yetiştiren bu acaip sistem değişsin asıl.
Esas sorun, böyle bir sistemi kim kuracak?
“İmam hatipler açılsın en büyük meselemiz budur” diyenler mi yoksa “imam hatipler açılmasın en büyük meselemiz budur” diyenler mi?
Bence bunların ikisi de sistemi değiştirecek bir akla ve vizyona sahip değil.
Yok mu başka birisi?
Aklını bu sığlıktan kurtarmış birisi yok mu?
Öyle birileri olsa zaten pazar günlerini de rahat geçirir, böyle şeyler yazmak zorunda kalmazdık.
Neyse, bu kadar bekledik, biraz daha bekleriz öyle birileri çıksın diye.