Düşünen Adam Heykeli neden akıl hastanesinin bahçesinde... Bunu hiç düşündünüz mü?

Haberin Devamı

Bugün pazar...

Bugün daha eğlenceli, daha hafif, daha hüzünlü yazıların yazılabileceği bir gün.

Politikayı, kavgaları, dünyayı o kadar da ciddiye almayabileceğimiz bir gün. Hayatı baştan yaratabileceğimiz bir gün...

Tayyip Erdoğan’ın sevmediği heykele “ucube” demesinden sonra herşeyi dönüp dolaştırıp heykele bağlıyorum bugünlerde ama hayatı baştan yaratmak dedik mi de bu çağın en büyük sanatçılarından Rodin akla gelmeden olmuyor işte.

Fransız heykeltraş...

Güzel, güçlü, büyük eller yapar...

Akan bir su gibi öpüşen insanlar...

Dizlerini karnına çekerek yüzüstü yere kapanmış saçları dağınık çıplak kadınlar...

Birbirine sarılmış, hangisinin nerede başlayıp hangisinin nerede bittiği bilinmeyen sevgililer yapar...

İşte bir gün bu muhteşem heykelleri yapan Rodin’e sormuşlar:

“Bu heykelleri nasıl yapıyorsun?”

Çok basit, hiç unutmadığım, aslında küstahça da bulunabilecek ve belki de benim bu yüzden daha da fazla sevdiğim bir cevap vermiş:

“Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor.”

Taşın fazlasını atıyor ve içinden o heykel çıkıyor...

Bana her hatırladığımda hayatla ilgili yeni bir şey söyleyebilen bir söz bu...

***


Cuma günleri genellikle uzun aile yemekleri yiyoruz...

Bu cuma Çetin Altan‘a Rodin’in bu sözüyle ilgili bir şeyler soruyordum.

“Rodin’in düşünen adam heykeli nerede duruyor İstanbul’da?” dedi ve gülerek ekledi:

“Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bahçesinde.”

O heykeli bilirsiniz. Bir taşın üzerinde oturan, eli çenesinde düşünen bir adam heykeli... Orijinali Paris’teki Rodin Müzesi’nde olan heykelin kopyaları dünyanın her yerinde var.

Bizde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bahçesinde duran heykel... Dünyada nerelere konulmuş, okuyunca çok şaşıracaksınız.

Peki biz niye bunu “akıl hastanesinin” önüne koyduk?
Düşünceyle ilgili bir şey söylüyor olması lazım bu seçimimizin...

Sizce o heykel o bahçede niye duruyor?

Bu ülkede düşünmenin delilik olduğuna inandığımızdan mı, düşünenin delireceğine olan inancımızdan mı, düşünmenin delilere mahsus bir şey olduğunu sandığımızdan mı, düşünmekten ve düşünen insanlardan korktuğumuzdan mı?

Biz o heykeli oraya niye koyduk?

Niye yeryüzünde, “düşünen adam” heykelini akıl hastanesi bahçesine yerleştiren tek ulus biziz?

Bunun cevabını bulursak, sanırım kendimizle ilgili birçok sorunun da cevabını buluruz.

Ve o cevapla hayatımızı baştan yaratabiliriz.

Dünya, Düşünen Adam Heykeli’ni nerelere koymuş?

* İsrail: Tel Aviv ve RAD Veri İletişimi Merkezi’nin giriş lobisi.
* Japonya: Tokyo’daki Kyoto Ulusal Müzesi, Batı Sanatları Ulusal Müzesi
* Norveç: Oslo’da National Gallery of Norway
* İngiltere: Cambridge Üniversitesi (Jimmy Tide House)
* Vatikan: The Vatican Museums, Collection of Modern Religious Art
* Kanada: MacLaren Sanat Merkezi,
* Meksika: Museo Soumaya.
* Amerika: Maryland, Baltimore Museum of Art, New York, Canisius College, Buffalo, Cleveland Sanat Müzesi, Columbia Üniversitesi, Michigan, Detroit Sanat Enstitüsü, Missouri, Nelson-Atkins Museum of Art Kansas City, Kentucky, Louisville Üniversitesi, Pennsylvania, Rodin Müzesi Philadelphia, Washington, The Maryhill Museum of Art, Goldendale, San Francisco, The California Palace of the Legion of Honor, California, Stanford Üniversitesi ve Norton Simon Müzesi, Pasadena, Washington D.C, The National Gallery of Art, Florida, Bal Harbour Shops, Miami
* Avustralya: Melbourne The National Gallery of Victoria ve Sidney The Sydney Opera Evi
* Arjantin: Buenos Aires Parlamento Binası önü

*****


Eskimiş kitaplar yazanı meçhul bir mektup gibi

Bir dostum bana sahaflardan alınmış bir-iki kitap getirdi geçen gün, aslında kendisine seçmiş ama beğenirsem alabileceğimi söyleyerek sehpanın üzerine bıraktı.

Uzanıp aldım kitapları...

Elden ele dolaşırken kapağı yıpranmış, içine rengarenk notlar düşülmüş, sonunda sahaflardan alınıp benim ellerime kadar gelmiş olan kitaplardan biri, Anatole France‘ın Edebiyat Sohbetleri‘ydi.

Fransa’nın gelmiş geçmiş en büyük eleştirmenlerinden Saint Beuve‘ün yazdığı ilk ve son romandan sonra uğradığı başarısızlık hakkında söylediklerine takıldı gözlerim sayfalar arasında dolanırken.

“Ben çok iyiyim. Ama başarılı olmak için çok iyiden daha iyi olmak gerekiyor.”

“Çok iyiden daha iyi...” dedim kendi kendime, küçük bir fısıltıyla...

Bir sayfa daha çevirdim.

Edebiyat dedikodularını çok severim.

Victor Hugo ve Saint Beuve arasındaki dostluk ve düşmanlık ilişkilerini anlatan hikayeyi okudum hızla.

Hugo, arkadaşı Beuve’ü evine davet eder. Onu ağırlar. Sonra onu karısıyla yakalar. Ve ikisini birden evden kovar.

Ben gülümserken, arkadaşım “Buna bayılacaksın” diyerek, Beatrice Harraden‘ın Gece Geçen Gemiler kitabını uzattı.

Kalın karton kapaklı, kapağı altın yaldız süslü, eskimiş bir kitap...

İçinde el yazısıyla alınmış notlar vardı.

Bu kitaplar daha önce kimlerin olmuş?

Hangi hayatlara dokunup geçmiş?

Onları daha önce kimler okumuş, okuyan o an ne yaşıyordu, içine ne not yazdı? Kendisinden hangi izi bıraktı?

O notlar, kumsala vuran cam şişenin içinden çıkan, yazanı meçhul bir mektup gibi benim için.

Kaybolmuş bir zamanda yaşamış, kaybolmuş insanlardan gelen bir mektup.

Onları okudum.

Ve ben kaybolduktan sonra da yolculuğuna devam edecek bir mektup gibi usulca yanıma bıraktım.

*****


Tayyip Erdoğan 2024’e kadar bu ülkeyi yönetecek

2011 seçimleri haziranda yapılacak.

AK Parti, en az yüzde 45’lerle bu seçimi almayı planlıyor.

İşin uzmanları bunun bir hayal olmadığını söylüyor.

Cumhurbaşkanı Gül, 2007’de Cumhurbaşkanı seçildi.

“Süresi beş yıl mı, yedi yıl mı karar verilemedi” derken, yedi yıl olacakmış gibi gözüküyor.

2011 seçimlerini alan AK Parti, 2015 haziranına kadar ülkeyi yönetecek ve Tayyip Erdoğan başbakanlık görevine devam edecek.

Yedi yıl cumhurbaşkanlığı yapan Gül’ün görev süresi 2014 Ağustosu’nda bitecek.

Erdoğan’ın o sırada başbakanlıkta daha bir yılı olmasına rağmen... Cumhurbaşkanlığına aday olacak.

2014’de Cumhurbaşkanı olacak Tayyip Erdoğan, “beş artı beş” formülüyle 2024 yılına kadar Cumhurbaşkanı kalabilecek böylece.

Bu arada anayasa değiştirilip “başkanlık” sistemi getirilecek.

Kısacası Tayyip Erdoğan, 2024’e kadar bu ülkeyi yönetecek.

Bunun için bu seçimde yüzde 45, hatta belki de yüzde 50 oy alması gerekiyor.

Böyle bakınca, şu an Türkiye’de yaşanan ne çok şey anlaşılır hale geliyor, değil mi?

*****


Adnan Polat 99’da CHP’den adaydı

Hatırlar mısınız...Adnan Polat, 1999 yılında CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı olmuş, fakat seçilememişti. Fazilet Partisi’nden Ali Müfit Gürtuna kazanmıştı.

Arena’daki protestodan sonra, CHP’li provokatör avına çıkan Polat o günleri hatırlıyor mu acaba?

*****


TESADÜFE BAK...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ekonomi danışmanı Ahmet Ertürk, geçen hafta verdiği röportajda, Hannah Arendt‘ten alıntı yaparak şöyle demişti: “Güç kullanıldığında otorite başarısız kalmıştır artık. Güç kullanmadan, bağırıp çağırmadan otoritenizi tesis ediyorsanız başarılısınızdır.

Bir başka sözünde şöyle der Arendt: Otoriteyi mümkün kılan sağladığı rızadır. Bana göre cumhurbaşkanı, bu güzel sözlere uygun bir siyaset ortamının öncülüğünü yapıyor.”

Gazeteler ocak ayının başında da Abdullah Öcalan’ın Hannah Arendt okuduğunu yazmıştı. Almanya’da doğan Yahudi bir kız çocuğundan, fikirleri kabul gören bir siyaset bilimciye dönüşen Nannah Arendt kitapları, Türkler’le Kürtler’e barış getirecek mi merak ediyorum?

DİĞER YENİ YAZILAR