Bizim ülkede, insanlar söylenen cümleleri değil, ileri sürülen fikirleri ve istekleri de değil, hep bu fikirlerin ve isteklerin arkasında bulunduğuna inandıkları gizli bir niyeti tartışırlar.
Çünkü bizim ülkemizde insanların düşüncelerini ve niyetlerini açıklamaları yasaktır.
Bu yüzden de herkes birbirinden kuşkulanır…
‘Senin asıl niyetin ne?’
Toplum kendi kendinden korkar hale gelir bu soruyla.
Bir toplum kendi kendinden korkmaya başladı mı herkes kendisini koruyacak bir güç arar.
Ve o andan itibaren her şey, herkes bir güç sembolü olur bir başkası için…
Politikacıları bu kadar sıkıcı yapan şey de bu karışıklıktır işte.
Çünkü değişik görüşteymiş gibi duranların hepsi aslında aynı görüştedir.
Bütün politikacılar bu karışıklığın nedenini bilirler ama hiçbiri niyetlerin ve düşüncelerin açıkca ortaya konmasını savunmaz.
Onlar sürekli birbirinin niyetlerinden kuşkulanırlar...
Birbirleri hakkında ‘hikayeler’ anlatırlar…
Ve bize de bolca yalan söylerler.
Hasan Cemal’in yeni çıkan “1915: Ermeni Soykırımı” kitabını okumaya başladım.
Kitapla ilgili daha okumadan bir fikrim vardı aslında…
Sibel Oral’ın Ali Bayramoğlu’yla yaptığı röportajı okuduğumda bu kitapta ne okuyacağımı daha iyi anlamıştım.
Ali Bayramoğlu demişti ki “Hasan Cemal’in cesaretine, dürüstlüğüne, doğru bildiğini söyleme iradesine inanılmaz saygım var. Yüzleşme süreçlerinde bu tür seslere sanıldığından çok daha fazla ihtiyaç vardır. Zira bu, o toplumun tarihinin yazımıyla ilgili bir meseledir. Hasan Cemal de Türkiye’de tarihe tanıklık etmekten çok, yazdığı kitapla tarihin yazıcıları arasına girmiştir.
Hasan Cemal aynı zamanda İttihat Terakki’nin üç yönetici paşasından birisinin, Cemal Paşa’nın torunu. Cemal Paşa Ermeni Soykırımı’yla itham edilmiş, 1921 yılında Ermeniler tarafından öldürülmüş bir asker. Bugün 98 yıl sonra Cemal Paşa’nın torununun soykırımdan söz ediyor olmasının tarihî önemi ortadadır.
Hasan Cemal itiraf etme, kendisine soru sorma, kendisini eleştirme yeteneğini geliştirmiş biri. Ama bu noktaya yine de kolay gelmedi. Kitap bunu anlatıyor zaten. Onun bu yoldaki yakın tanıklarından biriyim. Türkiye’de az önce bahsettiğim değişimin meyvelerinden birisidir Hasan Cemal. O değişimle yol almıştır ve şimdi olduğu gibi o değişime ciddi katkıda bulunmuştur.”
Hasan Cemal, kitabında Atatürk’ün 24 Nisan 1920 tarihinde yaptığı ilk Meclis konuşmasında sözü 1915’e getirdiğini yazıyor ve şöyle devam ediyor: “Atatürk Osmanlı Ermenilerine yapılanlar için der ki; ‘Utanç verici işler, alçaklık!’ Ama Atatürk’ün bu sözleri daha sonra Meclis zabıtlarından çıkarılır.”
Düşünün ki bu ülkede Atatürk’ün bile düşüncelerini söylemesi yasak.
O bile sansür ediliyor.
Böyle bir ülkede yaşıyoruz.
Bu durumu değiştirmeye çalışan bir siyasi parti de yok.
Hepsi kendince nedenlerle çeşitli gerçekleri saklıyor.
Bazı gerçekleri de hep birlikte saklıyorlar.
Bizim politikacılar da birbirlerinden farklı şeyleri düşünüyormuş gözükseler de, 1915 için özür dileme ya da gerçekleri kabul etme konusunda birbirleri kadar korkaklar.
Gerçeklerin konuşulmasını istemiyorlar.
Ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışanlara da ‘asıl niyetin ne senin’ diyorlar.
Hakkında andıçlar yayınlatıyorlar.
İftiralar atıyorlar.
Gerçekleri bulmak isteyen dürüst ve cesur bir yazar görmek onları şaşırtıyor, ne dürüstlüğe, ne cesarete, ne de gerçeklerin söylenmesine alışkınlar çünkü.
Hasan Cemal çok cesur bir iş yapmış, sarsıcı bir kitap yazmış, gerçekleri söylemiş.
Dürüst olabilmek için cesur olmanın gerektiği bir toplumda yaşadığımızı bir kere daha bize göstermiş.
Yazarlarla politikacılar arasındaki o büyük farkı ortaya koymuş.
Bu toplum için bir ümit varsa o da içinden böyle yazarlar çıkarabildiği için var bence, böyle politikacılar çıkardığı için değil.