Sizi bilmem ama ben, kendi ülkemde büyük dedelerimin, büyük büyük dedelerimin mezarlarının yüzlerce yıldan beri sıra sıra dizili durduğu bu topraklarda birilerinin bana efendilik taslamasından, ne söyleyip ne söylemeyeceğimi bana dikte ettirmeye kalkmasından, korkutmaya uğraşmasından, kendilerini vatanı benden daha çok sevdiğini ilan etmesinden çok sıkıldığım için askeri vesaiyetin bitmesini, çocukları kendi yalanlarıyla ölüme gönderenlerin cezalandırılmasını ve bizi tek tip yaşamaya mahkum edenlerin bunu yapamayacağını anlamasını çok istedim.
Generali, politikacısı, bürokratı, savcısı, anayasa mahkemesi başkanı, polisi müdürü, her ay başında çoluk çocuğuna götüreceği parayı devletin hazinesinden alanların hepsi yani, genellikle bu vatanın çıkarını en iyi kendilerinin düşündüğünü sananlar, kendisinden başka türlü düşünülmesine izin vermeyeceklerini söyleyenler… Ben onların bu sistemden silinmesini çok arzu ettim.
Medyadan şarlatanların, ekonomiden çıkarcıların, başkalarının hakkını yiyenlerin temizlenmesini çok istedim.
O yüzden bizi demokrasiye yaklaştıracak her adımı destekledim…
Heyecanlandım…
Her yaklaştığımızı düşündüğüm anda mutlu oldum.
Bunun değişmesi için, çocuklarımızın dünyayla beraber büyümesi için, mutlu olmaları için atılan her adımı yürekten alkışladım.
Bu ülkeye demokrasi gelsin diye kendi hayatlarını hiçe sayanların mücadelelerini hayranlıkla ve şükranla izledim.
AKP iktidarının ilk yıllarında Avrupa Birliği yolundaki her adım beni umutlandırdı, askeri vesayeti gerileten her hamle beni sevindirdi.
Çünkü bizim yaşadığımız türden belaların çaresini bulmak zor değildir diye düşündüm.
Demokrasi isteyen kararlı bir siyasi hareketin olması sorunların çözümünü kolaylaştırırdı.
Ve öyleydi…
AKP’nin ilk yıllarında iyi ve doğru bir yolda ilerliyorduk.
Bi umut vardı…
Türkiye kendi girdabından kurtulmaya çok yaklaşmıştı.
Ama 2011 yılında kendinden imajından büyülenen bir başbakanla her şey yerle bir oldu tekrar.
Zeka, mantık, akıl yolundan yürüyen her öngörü, her tahlil, uzun boylu bir yol alamadan gelip kör bir çıkmazda tıkanmaya başladı önce…
Ondan sonra olan hiçbir şey zekayla, akılla, mantıkla bağdaşmadı, bunlarla açıklanamadı.
En sonunda da, iyi yaptıklarıyla tarihe geçmesine neredeyse ramak kala durduk yerde gereksiz gerginlikler yaratıp toplumu bölen bir başbakanla baş başa kaldık yine.
Çünkü biz bu ülkede 80 yıldır hukuku yok ederek bir canavar yaratmışız…
Kimsenin kontrol edemediği bir canavar…
Hukuksuzluktan ve keyfilikten oluşan bir canavar bu.
Devleti yönetenlerin her istediklerini yapabileceklerine inanan bir anlayış.
Bu anlayış, başbakanlara da, bakanlar da, gazetecilere de, yargıçlara da, istihbaratçılara da, askerlere de, polislere de zaman içinde dokunuyor, zaafı olanı ele geçiriyor.
Bugün gene o seksen yıllık canavarla karşı karşıyayız.
Siyasi iktidar devleti yönetenlerin her istediklerini yapabileceklerine inanıyor.
Eskiyi tekrarlayan ve süratle eskiyen bir iktidarla baş başayız.
Burada yeni olan halkın bir kesiminin artık buna “dur” demesi.
Halkın bu karşı çıkışını gaz bombalarıyla, TOMA’larla durdurmak istiyorlar.
Durduramazlar.
İnsanları Taksim’den sürmek, onları tehdit etmek, onlara saldırmak durdurmaz bunu.
Bu isyan ateşi, hiç bir iktidarın, hiç bir polis panzerinin, hiç bir gaz bombasının ulaşamayacağı bir yerde, insanların ruhlarında yandı.
Gezi Parkı’na binlerce polis doldursanız bile o ruhu yakalayamaz, o ruhu alt edemezsiniz.
Durduramazlar artık!
Haberin Devamı