Haberin Devamı
Bazen düşünüyorum da, kim daha korkak acaba diye?
Bu ülkeyi yönetenler mi yoksa onların suladığı
çamuru alıp eline yüzüne bulaştıranlar mı?
Kim daha güçsüz aslında?
Manasızlığını bildikleri halde onurlarını hiçe sayarak Ankara siyasetinin parçası olanlar mı yoksa o siyaseti ülkeye “demokrasi” diye yutturmaya çalışanlar mı?
Bazı insanların yazılarını okuyunca bu soruları sormamak imkansız.
Sahte savaşlar, sahte kızgınlıklar, sahte onurlarla gerçeklerden kaçıyorlar.
Ve merak ediyorum…
Hangi gerçekten kaçıyorsunuz siz?
Neden gerçeklerden kaçıyorsunuz?
Hangi menfaat size gerçeklere karşı kör ediyor?
Neden gerçeklere karşı uyuşmak için damarınıza sahte kızgınlıklar enjekte ediyorsunuz?
Bile isteye bir körlüğün parçası olup zavallılaşıyorsunuz, neden?
Belki de çok kızgınsınız kendize…
Kendi yetersizliğinize duyduğunuz öfkeyi saklayabilmek için sağa sola saldırıyorsunuz.
“Asalet zorlayıcıdır” lafını çok seviyorum.
Çünkü gerçekten zordur bir beladan geçerken, çıkarlarımız, duygularımız, geleceğimiz ağır bir şekilde yaralanmışken, ismimizi, onurumuzu korumak için gerçekleri söyleyebilmek…
Yaralanmışken gülümseyerek sanki yaramız yokmuş gibi davranabilmek…
Geleceğimiz için geçmişimizi satmamamız gerektiğini bilmek.
Farkında mısınız, utanma duygusu bizde hiç gelişmemiş bir sanat gibi…
O yüzden ne adam gibi ayrılabiliyor aşıklar,ne siyaset kavgaları bayağılıktan kurtuluyor, ne de kavgalar pusu zihniyetinden düelloya geçebiliyor.
Ne de köşe yazarları gerçekleri yazabiliyor bu ülkede.
Bazıları neredeyse onursuzluğunu madalya olarak taşıyor yakasında.
Kendileri dürüst olamadığı için dürüst olanlara akıl vermeye çalışıyorlar.
‘Birinin buna dur demesi gerekiyor.’
Bu lafa bayılıyorlar.
‘Birinin başbakanın yanlışlarını söylenmesine dur demesi gerekiyor…
Çünkü ben söyleyemiyorum… O da söylemesin…’
Kimseye gazetecilik öğretecek halim yok, gazeteciliği benden çok daha iyi bilen çok sayıda insan var.
Ama gazeteciliğin onursuzluk olmadığını biliyorum.
Dalkavukluk olmadığını da biliyorum.
Gerçekleri söyleyemeyen bu korkak ve onursuz dalkavuklar iğrendiriyor beni.
Hangi kılığa girerlerse girsinler o iki büklüm yağlı kayganlıklarıyla iç bulandırıcı geliyorlar bana.
“Dur denecekse” gazeteciliği dalkavukluğa çevirenlere “dur” denmeli.
Bunu da dürüst ve mesleğini seven gazeteciler söylemeli.
Çünkü bu insanlar sadece kendi isimlerini değil, gazeteciliği de kirletiyorlar.