Mehmet Tıraş Petrol-İş emeklisi. Sendikalı. 24.5 yıllık işçi. Ortaokul 2’den terk. 8 yıllık eğitime göre ilkokul mezunu bile değil. Yazar. Bugüne kadar üç kitap yazmış. Bugüne kadar sendikalardaki çarkların işleyişyle ilgili sormadığı soru, dolayısıyla işitmediği hakaret ve tehdit kalmamış. Yani 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı geride bıraktığımız bu pazar için ağırlanılabilecek harika bir konuk...
24 yıl altı ay işçiydiniz. İşe girdiğinizden beri sendikalısınız. Emekli oldunuz. Üç kitap yazıp, sistemi sorguladınız. Çok rastladığımız bir hayat biçimi değil bu.
Gayet iyi anlıyorum sizi. İmam hatip 2’den terkim. Aslında okurdum ama imam hatibi sevmedim. Orta 2’de kaçtır ki yaşın, düşünmeden bıraktım. İngilizcem 9 Arapçam 3’tü. Hiç bütünleşemedim okulla. Köyde varlıklı ailelerdendik biz. Traktörümüz vardı yani. Çiftçilik yapmaya başladım. Ondan da sıkıldım. Yerinde duramayan, hisseden ama bunun ne olduğunu bilmeyen bir çocuktum. Babamla kavga ettim. Fabrikaya girdim. Giriş o giriş.
Yazdığınız kitapları konuşabildiğiniz arkadaşlarınız var mı?
İşte bu konuda çok yalnızlık çekiyorum. Ağzının tadıyla yemek yemek vardır ya, öyle bir sohbeti özlüyorum. KİT’lerde çalışanların yüzde 80-90’ı ilkokul mezunudur. Gerçi onlar beni anlar, saygı duyardı. Ama muhalefet rejim karşıtı olmak olarak bilindiği için anarşist görürlerdi beni. Kimisine göre çatlak, kimisine göre okuyan, kimisine göre de dürüsttüm. Günde 4 saat okurum. Ayda bir kitap bitiririm. Antropoloji, psikoloji ve futuroloji üzerine kitaplar okuyorum. Alfin Toffler ve Peter Drucker’den faydalanıyorum. Herkesle de konuşmuyorum. Ama yine de bazen bela çıkıyor. Öğretmen arkadaşlarım “Sen bizi küçümsüyor musun?” diyor. “Küçümsemiyorum ama şunu soruyorum” diyorum, ‘Sen mesleğin üzerine bir makale yazdın mı hiç hayatın boyu?’ “Hayır yazmadım.’’ “Eee, peki nasıl tanımlayacaksın kendini?’”
Haksızlık mı yapıyorsunuz acaba arkadaşlarınıza? Karnını tam doyuramayan bir insandan, gelecek endişesi yaşayan bir insandan beyinsel bir faaliyet istememiz haksızlık olur...
İşte bu büyük yanılgı işçilerle ilgili. Maddi imkansızlık çekmiyor işçi. “Benim ekonomik imkanım yok da o yüzden gazete alamıyorum, sinemaya gidemiyorum” laflarına lütfen inanmayın. 25 yıllık işçilik hayatımda şunu gördüm, her işçi bir ev bir araba mutlaka alır. Kendini buna formatlıyor. Hatta ikinci evi de alabiliyor. İnsanlar hangi konuya yoğunlaşırsa onu elde eder. Hedefin ne, o önemli? Bugün “Zincirlerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok” lafı geçerliliğini yitirmiştir.
n Siz KİT’lerde çalıştınız değil mi? KİT işçiliği daha farklı mıdır?
KİT’lerdeki çalışma sisteminden dolayı ekonomik avantajlarımız vardı. Daha az çalışıyorsunuz bir kere. Ben 8 saatlik bir iş gününde 137 dakika çalışıyordum mesela. 8 kişinin yapması gereken bir işi 16 kişi dönüşümlü yapıyorduk. Günde 137 dakikayla bir üniversite rektöründen 70 dolar daha fazla alıyordum. Hatta ilkokul diploması olmayan rektörden 150 dolar daha fazla alan işçiler de vardı. KİT’lerde mesai çok para tutar. KİT’ler özelleşti, şimdi değişti çoğu. Ama Kamu İktisadi Teşekkülleri devlet dinlenme tesisleri gibidir hâlâ. Hiç çalışmazsın çok para alırsın. Mesela siyasi iktidara yakın olanları, belediye meclisi üyelerini, parti delegeleri olan KİT işçilerini çalıştıramazsınız. İşe gelir çalışmaz. KİT’ler siyasal yerlerdir. Sendikalara gelince, KİT işçilerinin sendikası yoktur. KİT’lerde devletin sendikası vardır. Devlete rağmen sendikacılık yapamazsın. KİT’lerde derin devletin istediği sendika yetki alıyor. Ben KİT’te çalışıp da özelleştirmeyi savunan ilk işçiyim. Beni ihanetle suçladılar.
İşçi sınıfı güçlü olsaydı sendikalar darbeleri destekleyemezdi
Peki, Metal-İş sendikası başkanı Ergenekon Davası kapsamında şu an halen tutuklu. Bu sizi şaşırttı mı?
Şaşırmadım açıkçası. Sendikaları 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan biliyorum. DİSK devletle beraber iş tutuyor. Niye 28 Şubat’ta onu destekledi. Oysa ki 12 Eylül’de DİSK’i idamla yargılamıştı. Sivil toplum askerden arınmış, devlete rağmen oluşmuş toplumdur. Türkiye’de siyasete yön veren orduya karşı çıkmış sivil toplum örgütü yok. İtiraz edeceksin. Orduyu karşına alarak siyaset yapma izni yok kimsenin. Bunu yapmak timsahlarla dolu bir göle girmek gibi. Bunlar da gidip gidip askeri vakıflara para yardımı yapıyorlar. Böylece denetlenmenin önünü kesti. Sendikalar denetlenmeli. Avrupa’da hangi sendikacı Miami’de ev almış?
Sendikalar kendi aralarında anlaşır mı?
Anlaşırlardı ama Susurluk’tan sonra bozuldular. DİSK “Ergenekon davasına destek verdi. Soruşturmayı destekliyoruz dedi. Mustafa Özbek’e eleştirilerimiz var” dedi. Sendika içinde de sokakta gördüğümüz Ergenekon’u destekleyenler ve karşı olanlar var. Nokta Dergisi’nin yayınladığı günlüklerde adı çokça geçiyor Mustafa Özbek’in ön adıyla üstelik “Sendikalardan Mustafa ile görüşeceğim” gibi mesela. Zaten Genelkurmay resepsiyonlarında ağırlanıyorlardı, General güvencesinde algılıyorlardı kendilerini bence. Bütün işçiler farkında. O saltanatı fark etmez olurlar mı? Avrasya televizyonunda çalışan bir-iki kişi dışında niye işçiler ayaklanmadı peki? Sendikalar vergi mükellefi değil, hiçbiri kendini denetletmiyor. Hesap vermiyor. İşçiden topladıkları paralar ne oluyor, kimse söylemiyor. Ben sordum, devlet haini olmakla suçladılar. Şimdi 34 yıllık sendika başkanı Özbek için Ergenekon’un kasası diyorlar. Özbek sendika içinde de muhalif olanı ya terörist ya irticacı gösterip dışlamıştır zaten. Cumhuriyet gazetesinin hissedarı olduğu iddiası var. Metal iş sendika görünümünde bir şirkettir. Çok zengindir. Ama üyeleri yararlanamaz. Çok tuhaf değil mi? Sendikalar Avrupa Birliği’ni istemezler mesela. Karşıdırlar. İşçiler karşı değildir AB’ye. Ben emekli olduğumda KİT olmasına rağmen 40 milyar aldım. Sendikacı üç yılda o parayı ikramiye olarak alıyor. Sistemin değişmesini ister mi? Saltanatı var. Tabii ki darbeyi destekler. Ayrıca sadece Mustafa Özbek değil konuştuğumuz. Çoğu böyle. Bayram Meral, Salim Uslu büyük varlık elde ettiler sendikacılıktan. Türk- iş darbelere, muhtıralara, sıkıyönetimlere tereddütsüz destek vermiştir. İşçi sınıfı güçlü olsaydı sendikalar darbeyi destekleyemezdi. Demokrasiyi sahiplenen bir işçi sınıfı yok.
Demokrasi yoksul toplum sistemi değil
İşçiler 1 Mayıs’ta yürümek istiyorlar ama sendikalara karşı ayaklanmıyorlar niye?
Hiçbir sendikalı bundan konuşmaz. Başıma bir iş gelir korkusunu geçirirseniz, işçilerden verim alırsınız. Bir sorunun çözümü için doğru dürüst bir tartışma ortamı olması lazım. Yasakları kaldırmalısınız bir kere.
Elinde silah olan biriyle tartışabilir miyiz? Adam çekip vurur değil mi? Düşüncenin suç, düşünenin terörist olduğu bir memlekette bir işçiden ne bekleyebilirsin? Özgürlük yoksa insanları örgütleyemezsin. İşçileri özgür daha doğrusu insanı özgür bırakacaksın ki birey olduğunu fark edebilsin. Tutucudur işçi sınıfı. Bedel ödemeyi göze almaz bizim işçimiz. Çünkü onu göze alanları vatan haini ilan ettiklerini görüyor. İşçi sınıfının etkili olmamasının sebebi marksizmi kavrayamamasıdır.
Ayrıca 12 Eylül’de sendikacılıkta işçiler sistem dışı kaldı. 5000 üyeydik, şube yönetimimizi kendimiz seçerdik. Delege sistemini getirdiler. 200 delegeyle her şeyi yapıyorlar. Demokrasi sahiplenen bir işçi sınıfı olduğunu söylemek çok zor. Demokrasi yoksul toplum sistemi değil.
'Demokrasi yoksul toplum sistemi değil'
'İşçiler AB’ye girmek istiyor ama sendikacılar saltanatlarını bırakmıyor'
Haberin Devamı