Osmanlı döneminde, beyler akşam serinliğinde geniş gölgeli at kestanelerinin altında oturur, ağır ağır nargilelerini içerlerdi. Bir yandan da devlet meselelerini konuşurlardı.
“Enver,Talat’a demiş ki...”
“Talat, Cemal’e demiş ki...”
Mahmut Şevket Paşa’yla Enver Paşa’nın arasının açık olduğu... Talat Paşa’nın Enver’e kızdığı... Yakup Cemil Bey’in Talat’tan nefret ettiği konuşulur, ahkâm kesilir, kabine bunalımları olabileceği ileri sürülürdü.
O dönemlerde beyler at kestanelerinin altında sohbet ederken dünyada da önemli değişiklikler oluyordu.
Sanayileşmiş ülkeler arasındaki kavga büyüyor, pazarı ele geçirmek isteyen ülkeler savaşa doğru sürükleniyordu.
Bizim Osmanlı aydınları için dünyada olup bitenler önemli değildi.
Onlar memleketi dünyanın merkezi sanıyorlardı. Daha da beteri, dünyada ve Osmanlı’da hiçbir şeyin değişmeyeceğine, sadece yöneticilerin değişeceğine inanıyorlardı.
Ve, at kestanelerinin altında içilen nargileler, yöneticiler hakkında yapılan dedikodular arasında, imparatorluk, bir cehennem lokomotifinin arkasına bağlanan boş bir vagon gibi Almanlar’ın arkasına bağlanıp bir uçurumdan aşağı uçarak parçalandı.
Ne nargile kaldı, ne Enver, ne Talat, ne Cemal, ne Yakup Cemil...
At kestaneleri kaldı yadigâr...
Şimdi gene aynı sahneler yaşanıyor.
At kestaneleri artık çok fazla yok, onların yerine barlar, lokantalar, otel lobileri var. Nargilenin yerine bazen içki bazense çay var.
Talat, Enver, Cemal yerine de Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Bülent Arınç, Abdullah Gül, Gürsel Tekin var...
Bizde “demiş ki” dedikoduları yapılırken, dünya gene hızla bir yere gidiyor.
Ama bu sefer ters tarafa doğru... İttihatçılar zamanında dünya felakete doğru yol alıyordu. Şimdi ise barışa, zenginliğe, mutluluğa doğru uçuyor. Biz gene dünyaya aldırmıyoruz.
Dünyanın ve Türkiye’nin düzeninin değişmeyeceğini düşünüyoruz.
Aynı Osmanlı aydınları gibi değişikliğin yalnızca yöneticiler arasında olacağını sanıyoruz.
Dün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’i dinledim, basın toplantısı yaptı.
Bütün “demiş ki”lere cevap verdi.
“Sayın Kılıçdaroğlu demiş ki... CHP en eski partidir.”
Buna, “CHP en eski değil en eskimiş partidir, parti şarap değil ki yıllandıkça güzelleşsin” dedi Hüseyin Çelik.
Eğlenceli bir cevap olduğunu düşünüp, bunu yazarken bile gülmeme rağmen şaşırdım da...
Çünkü aynı saatlerde İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Zirvesi vardı ve birileri de dünyanın gittiği yönü tartışıyordu. Küresel ekonominin patronları geleceği görmek için birbirlerinin aklına ihtiyaç duyuyordu.
Dünkü gazetelere bakınca, hissettiğim acı gerçeğin bir kez daha bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığını gördüm.
Davos’da kimse toplantılarda Türkiye’yi anmamıştı, hakkında özel bir oturum bile düzenlenmemişti.
Bu çok can sıkıcı bir şey.
Çünkü bugünün dünyasında, ne yaptığımız kadar, yaptıklarımızı dünyayla ne kadar bütünleşmiş şekilde yaptığımız da çok önemli.
Dünyanın zirvesi toplanmışken eğer Türkiye’nin adı geçmiyorsa, siz kendi ülkenizde çok fazla içe dönük bir politika yapıyorsunuz demektir...
Hem iktidar hem muhalefet olarak...
Türkiye’nin beğenilen ekonomik performansı, dış politikadaki açılımı, hangi yanlışlar yüzünden Davos’da yer bulamıyor kendine acaba?
Ki Davos’da katılımcılar değişmiş, Avrupalı, Amerikalı çoğunluk yerlerini dünyanın Hindistan gibi, Çin gibi yeni yıldızlarına bırakmışken.
Türkiye bunun parçası değil... Olmak gibi bir derdi de yok...
Ne demiş Abdullah Gül “Başkanlık sistemiyle ilgili şüphesiz çekincelerim var” demiş...
Sanırım AK Partililer Davos yerine bunu düşünüyordur şimdi.
Demiş ki..
O da ona demiş ki..
Davos mu? Boşver canım, biz bize yeteriz...
Ara Güler’in cümleleri ve 86 fotoğraf
Ara Güler’in fotoğraflarını bilirsiniz...
Konuşurlar sanki sizinle...
Geçen gün kitapçıda Fotoğrafevi’nin hazırladığı Fotocep Ara Güler kitabını görünce hemen aldım.
Cebinize sığacak büyüklükte, içinde Ara Güler’in siyah beyaz ve renkli fotoğrafları ile yan sayfalarında Ara Güler’in kendisini anlattığı cümleleri.
Gerçekten çok şık, okuması ve bakması çok kolay bir tasarım hazırlamışlar.
Bildiğiniz ve bilmediğiniz 86 fotoğraf, tarihleri, şehirleri ve Ara Güler’in hele sesini de biliyorsanız, o sesle duyduğunuz cümleleri.
Türkçe ve İngilizce hazırlanmış.
Bakın neler diyor Ara Güler:
“Türkiye’nin fotoğrafı anlaması için üç kere yeniden dünyaya gelmesi lazımdır.”
“Dünyada fotoğrafını çekmek isteyip çekemediğim adamlar var. Charlie Chaplin. Benim dünyamı kuran, bana vizyonu veren, hayata bakmayı öğreten adam.”
“Hiçbir şey kolay olmadı ama olsun ben hep zekâmla hallettim.”
“Ben fotoğrafın ortaya çıkması için saatlerce beklerim.
Sonra basarım deklanşöre. Foto muhabiri, tarihi kamerasıyla yazan adamdır.”
“Ben çocukluğumda hep tiyatronun içinde büyüdüm. Hep piyes yazarı, rejisör olmak istedim.”
“Şimdi herkes bedavadan sanatçı. Bunu da fotoğrafla yapıyor. Basıyor düğmeye, sanatçı oluyor. Sokakta yürümeye korkuyorum, bu mühim adamlardan birine çarparım da ayıp olur diye!”
“İyi makineyle iyi fotoğrafçı olunmaz. Fotoğraf önce kafada olur. Şimdi en iyi daktiloyu alsam sana en iyi romanı mı yazacaksın?”
“Balıkçıları çekmekten çok hoşlanırım.”
Fotoğrafevi’nin bu “Fotocep” serisi Ara Güler’in fotoğraflarıyla başlamış...
Dünyanın önemli fotoğrafçılarıyla “Photo Poche” serisi örnek alınarak, Sebastiao Salgado, Henri Cartier-Bresson, Rene Burri, Bruno Barbey, Marc Riboud ve Robert Capa fotoğraflarıyla devam edecekmiş.
Fotoğraf sevenlerin çok sevineceğine eminim.
Bilgisayar dünyası dedikoduları
Ya Steve Jobs olmasaydı...
Bilgisayar dünyası dedikoduları son zamanlarda gazetelerde büyük yer buluyor.
Köşe yazarları her gün ya bilgisayar dünyasında olan bir satıştan ya yeni bir üründen ya da o dünyadaki CEO’ların özel hayatlarıyla ilgili yeni bir gelişmeden bahsediyor.
Facebook’un yaratıcı Mark Zuckerberg’in hayatını anlatan Social Network filmi 8 dalda Oscar’a aday oluyor.
Apple, çocuklar için ayrı bir seri üretiyor. Bilgisayar teknolojisi aklımızın alamayacağı kadar hızlı gelişiyor.
Ve ben bunu takip etmekten çok hoşlanıyorum.
Okuduğuma göre, o dünyanın son dedikoduları şunlar:
Apple’ı yaratan Steve Jobs pankreas kanseri olduğu için bir süreliğine yönetimi bırakmış. Apple’ın hisse senetleri derhal düşmeye başlamış.
Steve Jobs olmadan iPad, iPod, iPhone’lar çıkabilir mi diye dünya endişeliymiş.
Google’ın başına kurucu ortaklardan Larry Page geçmiş. Eric Schmidt 4 Nisan’da koltuğunu ona bırakıyormuş.
Eric Schmidt google ruhuna çok uygun olmasa da yeni gelecek olan Larry Page de akıllara tam yatmamış.
Apple’ın CEO’su Steve Jobs başlı başına özel bir karakter aslında.
Hakkında duyduğum herşey ilgimi çok fazla çekiyor.
En ilginç hikâyelerinden biri şu; 1976 yılında yeni markası Apple’ı yaratan Jobs, kendi şirketinden 9 yıl sonra yönetim kurulu kararıyla uzaklaştırılmış.
O da gidip NeXt adlı yeni bir şirket kurmuş. Bu arada Apple kötüye gitmiş ve yönetim kurulu NeXt’i 429 milyon dolara satın alarak Jobs’u tekrar başkan atamış.
Ve Apple marka değeri olarak Microsoft’u geride bırakarak, 75 milyar dolarlık bir şirket haline gelmiş.
Artık ben de çok merak ediyorum, bilgisayar dünyası Steve Jobs olmadan ne yapacak gerçekten?
BBC Türkçe artık sustu
En tarafsız en güvenilir yayın kuruluşu olarak bilenen BBC Türkçe, 72 yıllık radyo yayınına son veriyormuş.
İçimde tarifi zor bir sızı oldu bunu duyduğumda. Bizim evimizde BBC Türkçe dinlenirdi. Sesi kulağımda radyonun.
Galiba geçmişimi, anılarımı da kaybetmiş gibi oldum birden.
Şimdi kesilen o ses, o kadar evimize ait bir sesti ki...
BBC alışkanlığım o yıllarda oluştu.
Televizyonu, interneti, radyosu...
Dünyada Türkiye’de ne olup bittiğinin en doğru söylendiği yayın kuruluşu. Türkiye’de bile...
Bu çok önemli işte... Gerçekten üzüldüm.