Çocukluğum bu gazeteciler arasında geçti benim...

Haberin Devamı

Benim çocukluğumun hatta benim babamın çocukluğunun da büyük bir bölümü gazetelerde, gazetecilerin arasında geçti...

Çocuk hayallerimin münzevi kralları romancılardı her zaman.

Ama sergüzeştten sergüzeşte hayatını her an ortaya koyarak dolaşıp güçsüzlerin yanında dövüşe girmekten bir an bile sakınmayan yiğit şövalyeleri de gazetecilerdi.

Sonra daktilo tıkırtıları, teleks homurtuları vardı o yıllarda...

Her an birinin elinde uçuşan bir kağıtla büyük bir haberi birilerine duyurmak için koştuğu, gergin, gürültülü ama benim için her zaman çekici olan binalardı gazeteler.

Hürriyet gazetesinin Cağaloğlu’ndaki binasında gazeteci olmaya karar verdim ben...

Gece muhabirlerinden genel yayın yönetmenleri ne kadar geniş bir hiyerarşik yelpazenin bütün renklerini tanıdım, onlarla sohbet ettim...

Onları izledim...

Binlerce yazı, binlerce haber yazıldı yanımda...

Hayran olunacak insanlar da gördüm, yolunu kaybetmişlere de rastladım, tiksindiklerim de oldu...

Yine de gazeteci olmak istedim.

O binaları hep sevdim ben...

Ama yıllar geçtikçe çocukluk aşkım coşkusunu yitirdi.

O binaları sevmemeye, gazetecilerden hoşlanmamaya başladım...

Yiğitliğe kahpeliğin karıştığını, her sabah insanların önüne aydınlık bir ayna gibi konması gereken ilk sayfaların ardında ilişkilerin birbirine karıştığı karanlık bir dehlizin uzandığını, haberlerin saptırıldığını, çarpıtıldığını, saklandığını da gördüm büyüdükçe...

Babamın benim şimdi olduğum yaştan bile gençken dolaştığı, çalıştığı binalarda gazeteci olmayı hayal etmiştim ama o binalarda soğudum kurduğum hayallerden.

Babamları izlerdim...

Minik dedikodularla baharatlanmış şen şakrak konuşmalar, küçük maaşlardan zorlanarak birbirlerine verilen destekler, iş çıkışlarında içilen içkiler, hararetli tartışmalar, beni çok etkileyen entelektüel düzey...

Onlar yok artık...

Benim gördüğüm biraz dağınık ama mis gibi kokan bir mutfaktı, şimdi gördüğüm ise yağ kokulu, kirli ve kalabalık bir yemekhane.

***


16 yıl geçmiş gazeteci Metin Göktepe’nin gözaltında dövülerek öldürülüşünün üzerinden...

16 yıl önce nasıl gazetecilerin o genç gazetecinin ölüsüne sahip çıkmadığını hatırlıyorum...

Gazetelerin birinci sayfalarının nasıl sessiz olduğunu hatırlıyorum...

Fotoğraflarında hep gülümseyen Metin Göktepe’nin dövüle dövüle öldürülmesinin gazete manşetleriyle nasıl hesabının sorulmadığını, gazetecilerin nasıl bütün güçleriyle bu cinayetin üzerine gitmediğini hatırlıyorum..

O gün katiller karşısında sessiz kalan gazeteciler bence bu karanlık sistemin en büyük destekçileridir.

Bugün de hukuksuzluk vahşetinin içinde olmamızın nedeni o günlerde sorulamayan hesaplardır...

Bugün olanlar, o gün seslerini çıkarmadıkları düzenin bir gün herkesi yutacağını düşünmeyenlerin, buna aldırmayanların suçudur...

***


Devlet medyanın işbirlikçiliğine güvenerek o kadar rahat işledi ki o suçları.

Devletin suçlarını, devletle birlikte sakladı gazeteciler.

Mesleklerine ve okuyucularına ihanet ettiler.

Bu ağır ve kirli yağ kokusu ondan.

Bunu temizleyecek olanlar gene gazetecilerdir bence.

Devleti ve bu sefer medyayı da sıkı bir denetime tutup, sahtekarlıkları, yalanları, işbirlikçilikleri ayıklayarak yapacaklar bunu.

Yapmalılar.

Yoksa çocuklarımız gazeteleri ve gazetecileri çok kötü hatırlayacaklar.

DİĞER YENİ YAZILAR