Haberin Devamı
Devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkasını dönen bir başbakan… Bir özür dilemeyen, bir başsağlığı dilemeyen bir başbakan…
İkna olmuş düşman olduğumuza bir kere…
İkna olmuş düşmanlığın onun hayatı için iyi bir şey olduğuna...
Muhalif olmakla düşman olmak arasında bir ayrım görmüyor artık.
Bu toptancılık da gerçekten karşılıklı düşmanlığı artırıyor.
Karşılıklı nefreti artırıyor.
Bir toplum böyle nefretle ikiye bölünürse bunun sonu ne olur?
Bu düşmanlık, ülkeyi nereye taşır?
Kaç kuşak daha harcanır, kaç çocuk daha gömülür?
Biz, hepimiz bu ülkenin insanlarıyız.
İsteklerimiz, acılarımız, öfkelerimiz var.
Bu duyguları, şiddetle, baskıları artırarak yok etmek mümkün değil, şiddetten medet ummak çare değil.
Ölen her çocukla birlikte tepkiler artıyor.
Her vicdansızlık, her ahlaksızlık, her hukuksuzluk bu ülkeyi yaralıyor…
Her yerini kanatıyor.
Mutlu tek bir insana rastlayamıyorum artık…
Herkes öfkeli bezgin ve yaralı…
İki sene önce aynı başbakanın yönettiği devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombaladı.
Kimin emir verdiği hâlâ bilinmiyor.
Aynı başbakan bir özür dilemedi...
Aynı başbakan bir başsağlığı dilemedi...
Aynı başbakan suçluyu ortaya çıkarmadı.
Bir kaç gür çıkan ses dışında pek bir baskı da gelmedi başbakana bunun için…
“Uludere’nin hesabını ver” diyen kalabalıklar yürüseydi, bugün pek çok şey farklı olurdu bu ülkede…
Gezinin çocukları kadar Uludere’nin çocuklarına sahip çıksaydı insanlar, bugün yaşamak zorunda kaldığımız birçok şeyi yaşamaz, belki yeni kurbanları toprağa vermezdik.
“O insanların ölüm emrini kim verdi” diye duvarlara yazılar yazılsaydı...
“Niye verdi” diye çığlıklar atılsaydı..
“Hesap verin” diye bağırsaydı muhalefet...
Bugün pek çok şey farklı olacaktı.
Kimse bağırmadı.
Gezi’de ölen çocuklarımız o sessizliğin de kurbanı...
Cinayetler karşısındaki her sessizlik yeni cinayetlere yol açıyor.
“Benden değil” diye ölenlere aldırmazsan, gün geliyor “senden olanlar” da ölüyor.
Bu gerçeği ölen çocuklarımızı gömerek öğrenmek aslında hepimizin utancı, he-pimizin günahı.
Bugün Berkin’in ekmeği kadar, Roboski’deki çocukların ekmek savaşı da başbakanın hesap vermesi gereken en önemli olaylardan…
Ve sessiz kalan herkesin.
Ölen çocuklar hepimizin çocuğu.
Hep aynı çocuk ölüyor aslında,bizim çocuğumuz…
Uludere’de sessiz kalanlar şimdi Berkin’i toprağa verirken herhalde gördüler sessiz kalmanın acıları nasıl büyüttüğünü.
Bugün Berkin’in öldürülmesi karşısında seslerini çıkarmayanlar da yarın yaşanabilecek yeni acılara giden yolların taşlarını döşüyorlar sessizlikleriyle.
Ölen çocukların nerede öldükleri, kim oldukları, kimin çocukları oldukları hiç önemli değil... Çocuk onlar.
Ölen her çocuk için sesimizi çıkarmazsak, ölecek çocukların sorumlusu da biz oluruz.
Ülkenin bir yanında cenaze varken öbür yanında türküler, şarkılar söyleniyorsa,
nefret çocuk ölümleri karşısında bile bizi böylesine duyarsız ve aldırmaz kılıyorsa, bunun bedeli çok büyük olur.
Çocukları öldüren nefret, o çocuklarla birlikte bütün ülkeyi öldürür.