Ben bir CHP gönüldaşı olmadım hiçbir zaman… Sadece 30 Mart yerel seçimlerinde AK Parti’ye vermemek için CHP adayına verdim oyumu…
Ama AK partiye kızdım diye, CHP sempatizanı da olmadım. Ülkenin politik sıkışılığının müsebbibi olarak gördüm hatta CHP’yi her defasında…Hiç bir demokratik alternatif sunmayan bir ana muhalefet partisi olduğu için.
Haksız da sayılmam değil mi?
***
Ama hep merak ettim CHP’yi, kim bu CHP’liler bir türlü bilmedim? Kaç çeşit CHP’li var? Gerçekten çeşit çeşitler mi yoksa aynı bedenin farklı kolları mı?
CHP, Kemalist bir parti.
Tek parti olarak kurulmuş, tek parti ideolojisine göre de biçimlenmiş.
İsmet Paşa’nın aniden tek parti faşizminin kalesi olan CHP’nin artık ‘ortanın solunda’ olduğunu açıklayıvermesiyle de, Kemalizm olmuş size “solcu” Kemalizm…
Halkın sırtına binen devletin temsilcisi, milleti ezen asker ve sivil bürokrasinin partisi, işçilerin ve emekçilerin partisi haline gelmiş bir sabah.
***
Şimdi böyle bir başlangıç tabii ki kafa karışıklığı yaratır. Hak da veriyorum bazen aslında CHP’nin bir türlü parti olamamasına…
Hep devletçi olmuşlar, hep darbelerin ordusu onlara sadık olmuş, onlar da hep orduya sadık kalmışlar.
Yani bir yandan devletin valisi, bürokratı, generali CHP tarafından temsil edilmiş ama bir yandan da ondan sopa yiyen işçi, emekçi, öğrenci de…
Sanırım Sovyetler’in de İsmet Paşa kadar kafa karışıklığına katkısı olmuş, o sıralar Sovyet yönetiminin de devletçi olması devletçilikle solculuk arasında kesin bir bağ olduğuna inandırmış insanları.
CHP de bu inançtan faydalanıp kendi devletçiliğini hep solculuk diye sunmuş işte…
Sovyetler’de devlet işçilerin, burada ise generallerin, bürokratların, valilerin, polislerindi ama bu kadar ‘küçük’ fark sanırım o sıralar kimsenin ilgisini çekmemiş.
Ve Türkiye’deki yasakların savunucusu olan devletin partisi olmuş size solcu parti.
***
Zaten belki de en büyük siyasal dolandırıcılıklardan birini solculuğun tarifinde yaratılan sahtekarlıkla yaşamış bu ülke…
Birçok insan yıllarca tutucuların en büyük destekçilerini gerçek sol sanmış, sanıyor da hâlâ… Bana sorarsanız neler gördü geçirdi bu ülke ama ülkeyi sol üzerinden yaşanan sahtekarlık kadar kökten etkilemedi hiçbir şey.
***
10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra aralarında kavga çıktı, Kemal Kılıçdaroğlu gitsin, o gelsin, yok yok öteki gelsin diye.
Aslında yaşadıkları kimlik sıkışıklığını tartışıyorlar. Kim olduklarına bir karar vermek istiyorlar.
Partinin “ulusalcıları” eski usul “Atatürkçülük ve din düşmanı laiklik” üzerinden yürümek istiyor…
Kılıçdaroğlu ise partiyi daha demokrat bir kitle partisine dönüştürmeye, oylarını artırmaya çabalıyor.
İşte CHP tam böyledir… Kemal Kılıçdaroğlu ‘daha iyidir’ denilecek bir parti…
***
Ulusalcılıkla partinin küçülüp marjinalleşmesi kesin, o yüzden CHP sanırım ulusalacıları tasfiye edecek.
Yaşayabilmek için buna mecbur.
Ama ‘demokrat bir kitle partisi’ olabilmesi için de CHP’nin Kürt sorununda AKP’den daha gerici bir konumda kalmaması gerekiyor.
AKP, bu dökülen haliyle bile Kürt politikasında CHP’den daha ilerde ve bunun meyvelerini de topluyor.
***
CHP, çağdaş bir Kürt politikası ve duvara dayanan ekonomiyi yeniden yoluna koyacak alternatif bir ekonomik program koyabilecek mi ortaya?
Koyabilecekse, tam zamanı…
Koyamayacaksa, sanırım bu toplum kendine yeni bir parti yaratacak.
Bugünkü siyasi partilerle bu ülkenin gidebileceği bir yer kalmadı çünkü.