CHP’ye Kurosava taktiği

Haberin Devamı

Ak Parti bunca yanlış, eksik, gereksiz şey yapıyor ama muhalefet partisi bir türlü onu yenemiyor!
Neden sizce?

Neden CHP, Ak Parti’nin zayıf olduğu yanlardan faydalanamıyor?

Neden hep kaybediyor?

Olanlara bir bakalım...

Referandum yapıldı. Ak Parti’nin liderliğini yaptığı “evet” kazandı, CHP’nin sözcülüğünü üstlendiği “hayır” kaybetti.
Tayyip Erdoğan yeni anayasa sözü verdi.
Referandum biter bitmez Kılıçdaroğlu “Anayasa’yı şimdi değiştirelim” dedi.

Tayyip Erdoğan, CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun önerisini, “Onu samimi bulmuyorum” diyerek daha baştan reddetti.

Bunu kimse pek anlamadı...
Ya da hepimiz bu sığ siyaset oyununu çok iyi anladık. Ak Parti’nin kurnazlık yaptığına inandık.
CHP’nin değişimden yana olan tavrını ise alışılmadık ama çok yerinde bulduk.
Peki sonra ne oldu?

Tabii ki CHP bu kadar akıllı, haklı ve doğru pozisyonda olmaktan sıkıldı?

Ve başörtüsü ile türban arasındaki farkları anlatmaya başladı. Saç gözüken ve gözükmeyen modeller... “Saç gözükmeli” lafları...

Ve CHP aslına rücû ederek rahatladı.
Peki ama neden?

Neden CHP kendini ilerici, demokrat, değişimci hissettiğinde rahatsız oluyor?
Neden AK Parti’yi yenebilme imkanı doğduğunda panikleyip kaçıyor?

Ak Parti yenmiyor, CHP sürekli yeniliyor sanki...
Savaşta avantajlı duruma geçmenin iki temel kuralı var.
Savaşı kendi istediğin yerde ve zamanda kabul edeceksin.
Savaş taktiklerini anlatan Japon yönetmen Kurosava’nın bir filminden öğrenmiştim bunları.

Komutan, ordusunu kendisi için en avantajlı yere yerleştiriyor, rakip ordular ne yaparsa yapsın ordusunu kıpırdatmıyor.

Rakipler oradan mı saldırsak, buradan mı saldırsak diye çevrede dolanırken o hiç yerinden oynamıyor, sadece duruyor, en uygun zamanda ortaya çıkarak rakibini yeniyordu.
Hükümetle muhalefetin savaşını buna benzetiyorum.
Belki Ak Parti en doğru yerde durmuyor ama CHP, Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresinde dolandıkça güç kaybediyor.
Başörtüsü meselesinde muhalefetin tavrı tamamen yanlış. Savaşı yanlış∫ yerde kabul ediyor.

CHP aklını Ak Parti’yi yenmeye takacağına, ilkelere dayanan bir demokrasi saldırısı başlatsa Ak Parti şaşalar.
Ama nedense CHP yenmeyi çok sıkıcı buluyor?
Sakın bunun nedeni aslında demokrasiyi sıkıcı bulduğundan olmasın...

******

Okan Bayülgen başarısız... “Türk Malı” sıkıcı

‘İyi’ bir televizyon izleyicisi değilim. Ama televizyon seyretmeyi çok severim. “Bu nasıl oluyor?” diyeceksiniz...

Televizyonu izlerim...
Hatalarına da aldırmam.
O yüzden de ‘iyi’ bir televizyon izleyici gibi o kutuda neler dönüyor bilmem ve mutluyumdur.
Ama bu sezon her izlediğim diziye, programa, yarışmaya, reklama gerçekten ‘bakmaya’ başladım.
Ve artık çok mutsuzum...
Çünkü çok kötü şeyler izliyorum...
Seyrettiğim hiçbir şey beni mutlu etmiyor.
Hatalar canımı çok sıkıyor.
Diziler felaket...

Tartışma programları akıl dışı konuşmalarla dolu...
Şov programlarının tamamı sıradan. Okan Bayülgen’in bile iki seferdir rastladığım, pazar akşamları tek konukla yaptığı “Kral Çıplak” programı çok sıkıcı. Hatta başarısız bir soru-cevap programı.

Geçen gece “Küçük Sırlar” dizisine maruz kaldım... Daha önce hiç izlemediğim için, merak ettim, kanalı değiştirmeden sabırla izledim. O kadar kötüydü ki, “Özellikle kötü yapmaya çalışıyorlar herhalde” diye
düşünnüp, rahatlamaya çalıştım.

Ondan önce “Fatmagül’ün Suçu Ne?”yi izledim. Tanıyıp, sevip, bayıldığımız bütün dizilere göz attım sezon başından beri.

Hep aynı his kaldı üzerimde, “Neden senaristler seyirciyi yeterince akıllı bulmuyor?”

Tahammül edilemez bir saçmalık sinsilesi hakim dizilerde. Seyrederken hırsınızdan ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Bu kadar yapaylık, hayata uyumsuzluk neden tercih ediliyor, anlamak mümkün değil...

“Türk Malı” dizisi bile bu sezon güldürmüyor... Ama onun yerine pazartesi gecesi fenomeni “Ezel”, geçen gece “Maskeli Beşler Firarda” tadında güldürdü beni. Ama tuhaf olan şu: “Türk Malı”na gülmem “Ezel”de gözlerimi uzaklara dikerek düşünmem gerekiyordu... Olmadı...
Şimdi soruyorum: Ben mi “kötü”yüm, televizyon dünyası mı?

*****

Üçok ve Boran’ı nasıl öldürdük?
Bugün 6 Ekim...

20 yıl önce, 1990’da Bahriye Üçok 71 yaşında bombalı suikast sonucu öldü.
Yarın 7 Ekim...

23 yıl önce 1987’de Behice Boran 77 yaşında sürgündeyken öldü...

Bahriye Üçok, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ilk kadın öğretim üyesiydi. “İslâm’da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı”nı söylüyordu.
Behice Boran, 1980’den beri yurtdışında yaşıyordu. Vatandaşlıktan da çıkarılmıştı. Ülkesini göremeden ayrıldı bu dünyadan.

Amerikan Koleji’ni birincilikle bitiren “ilk” Türk kızı olmuştu.

Cumhuriyet’in “ilk” öğretmenlerindendi.
“İlk” kadın sosyologdu.

Üniversiteden kovulan “ilk” kadın öğretim üyesiydi.
Parti genel başkanlığı yapan “ilk” kadındı.
TBMM ve Avrupa Parlamentosu’ndaki “ilk” sosyalist Türk kadın milletvekiliydi.

Sürgünde ölen “ilk” kadın Marksist kuramcıydı.
“İlklerin kadını” olmayı başarmış kadınlar...
İkisini de öldürmüşüz.

Birisini sürgüne göndererek, birisini bir suikastle.
Sadece bu iki kadının acıklı macerası bile Türkiye’nin nasıl yerlerden geçtiğini göstermeye yetmiyor mu sizce...

*****

Clinton doğru mu söylüyor?

Clinton, Bilgi Üniversitesi’nde konferans vermek için Türkiye’ye geldi.

Konuşmasının tamamını dinleyemedim ama gazetelerden okuduğuma göre “Bu büyüme hızıyla AB sizin kapınızı çalar” demiş. İkinci çeyrekteki yüzde 10’luk büyümeyi kastederek...
Büyüme hızının bu alkışı hak ettiği konusunda Clinton’a katılmamak mümkün değil ama Avrupa Birliği sadece bundan etkilenebilir mi? İşte bu konuda aklıma takılanlar var..
Bir de Clinton şunu eklemiş bu sözlerine: “Yıllardır AB’yi Türkiye’nin üyeliği için ikna etmeye çalışıyorum.”
Bizim yerimize hiç olmasa birisi çalışıyormuş... Bunun Clinton olması biraz tuhaf ama olsun...

AB ile tam üyelik görüşmeleri başladığı 2005 yılından beri öyle yavaş∫ki her şey... 35 başlıklı “yapmamız gerekenler listesi”nden sadece 13 başlık açılabilmiş. Müzakeresini tamamladığımız sadece bir tane başlık varmış. 18 başlık zaten Kıbrıs sorunu, Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa’nın engeline takılı.

Ama Türkiye, engeli olmayan başlıklar konusunda üzerine düşeni yapmadığı için 2012’deki üyelik hedefi imkansız gözüküyor. Ama Clinton “Bu büyüme hızıyla AB size gelir” demiş.

Haklı mı, göreceğiz...
Bakalım biz Avrupa’ya doğru hiç gitmeden, Avrupa bize gelecek mi?

*****

BU DİZİYİ İZLE

Cnbc-e kanalında gösterilen “Spartacus: Blood and Sand” 2010’un en dikkat çeken dizisi tüm dünyada. Özelliği porno sınırına varan sevişme sahneleri ve vahşet sınırını geçen dövüş çekimleri... Şiddet, seks, ayak oyunlarının her türlüsü... Spartacus, Romalılar tarafından ihanete uğrar, köleliğe mahkum edilir, fakat Gladyatör olarak yeniden doğar ve Roma’ya başkaldırır. Hayatı tüm gerçekliğiyle ‘yakından’ görmek istiyorsanız bu diziyi izleyin. Ama ‘orijinal’ini
izleyin...

DİĞER YENİ YAZILAR