Tam bir sene önce... Çetin Emeç suikastinden tam 20 yıl sonra, eşi Bilge Emeç ilk röportajını verdi.
Bilge Hanım’ı ikna etmek kolay olmamıştı ama röportajı yaparken, sözünü sakınmamış, sorulara tüm içtenliğiyle cevap vermişti.
Gerçi böyle davrandığı için sonradan ona kızan dostları olmuş. Konuşmasının doğru olmadığını düşünmüşler.
Röportaj yaptığım dönemlerdeki en etkilendiğim konuşmalardan biridir doğrusu... Gördüğüm acı, içime işlemişti. Bugün 21. yılı doldu Çetin Emeç suikastinin...
Tam da gazetecilerin tutuklandığı, kamu vicdanında bir cevabın arandığı şu günlerde, hâlâ ölümü tam aydınlatılmamış bir gazetecinin 21. ölüm yıldönümü...
Çetin Emeç, Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliğini de yapmış, sonra köşe yazıları yazmaya başlamıştı.
55 yaşındaydı öldürüldüğü zaman... Bilge Emeç, dinleyenin aklından çıkmayacak şeyler söylemişti röportajda...
Hiçbirini unutmadım.
Siz de unutmayın diye bazı bölümlerini yeniden yayınlıyorum.
- “Ben vatansever bir kadınım, gerçeklerle yüzleşmek istemedim.”
- “Konuşmadım çünkü bıktırma siyaseti yaptılar. Usandırma politikası güttüler. Ve başarılı oldular. ‘Çözmesinler, istemiyorum’ dedirttiler. En acılı günlerimde, geliyorlardı, anlattırıyorlardı, gidiyorlardı. Sonra bir başkası geliyordu, sonra bir başkası... ‘Yahu ben bunları anlattım’ diyordum, ‘Dosya boş, ifadeler yok edilmiş. Baştan yapacağız’ diyorlardı. Kaç kere kayboldu ifadeler, kaç kere. Defalarca soruşturmayı yürüten terörle mücadelenin başındaki kişi değişti. Çok ağırıma gitti bu olanlar. Nasıl kaybolur ifadeler? Asıl Çetin’in arabasında, yanında olan çantasından sonraki gün yazacağı yazı kayboldu. O yazıda ne vardı, merak ediyorum.”
- “İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’yu, Emniyet Genel Müdürü’nü suçluyorum.”
- “Çözmemeye programlıydı her şey.”
- “Bu cinayette birçok ilk vardı. Çapraz ateş ilk defa, kar maskesi ilk defa... İlk defa şoförü öldürüldü birinin, Ingram marka silah ilk defa kullanılmış bir suikastte.”
- “Yakalanan katilin de gerçek olduğunu düşünmüyorum.”
- “Sürekli dinle ilgili tehdit aldığımız için hep ‘İran’ dedik, ‘Dinciler’ dedik. Çünkü ben Atatürkçü, orduyu seven, vatanperver bir kadınım. O yüzden henüz devletime hiç kızmadım. Başka gerçeklerle yüzleşmek istemedim. O yüzden hep İran demek işime geldi sanırım. İran’ın yaptığına inanmak istedim.”
- “Hiram Abas, Çetin öldürülmeden kısa bir süre önce, bir davette rastlayıp Çetin’le tanışmıştı. Sonra telefon edip uyarmıştı. ‘Güzergâhınızı değiştirin’ demişti. Hiram Abas’ı da hemen sonra öldürdüler. Zaten MİT’in elinde öldürülecekler listesi varmış. Oktay Ekşi bana anlattı. Oktay Ekşi, Çetin Emeç, Erol Simavi diye. Oktay’ın evi korunuyordu, Erol Simavi zaten ortada yok, en kolayı Çetin’di sanırım.”
- “Bir gün gazeteyi arayıp ‘Ne olur Erol Simavi’ye söyleyin Çetin’i uyarsın, böyle sert yazmasın, çok tehdit var’ demiştim. Erol Bey bana bayıltıcı sprey göndermişti. Dalga geçer gibi.”
- “Çocuklarla bu konuyu hiç konuşmadık neredeyse. Mehmet 20 yaşındaydı. Ama şaşırtıcı bir şekilde çok olgundu. Bana ‘Babam kalp sektesinden gitse mutlu olur muydu, babamın bu yazıları neden yazdığını bilmiyor musun, vatanını seven biriydi ve babam mutlu bence. Babam buna hazırdı’ dedi. Sonra öğrendim ki Çetin, Memo’yla bir keresinde Amerika’ya gittiğinde konuşmuş, durumu anlatmış. Böyle bir şey olursa ona emanet etmiş hepimizi.”
- “Erol Bey’e sevgimiz ve saygımız çok büyüktü. Ama hadisede o kadar ayıp etti ki, öyle bir vefasızlık yaptı ki, anlamak mümkün değil. Suikasti unutturma politikası yaptılar resmen. Onu bırak, aramadı bile. Ne ilk gün ne geçen 20 senede bir kez. Bir gün hatırımızı sormadı. Yok oldu ortadan.”
“ŞABAN” olan Hakan Şükür değil Hagi’ymiş
Galatasaraylılar iyi hatırlar. Torino’ya transfer olup 2 ay içinde G.Saray’a geri döndüğü günlerde özellikle F.Bahçeli taraftarlar Hakan Şükür için “Torinolu Şaban” yakıştırmasını yapmışlardı. Futbol kariyeri boyunca Hakan’ın üzerine yapıştı kaldı bu benzetme... Hakan’ın pek akıllı olmadığını düşünenler, onu eleştirmek istediklerinde bu benzetmeyi kullandılar.
Ama son günlerde G.Saray’da yaşananlara bakınca Hakan’ın “Şaban”lıkla hiç ilgisinin bulunmadığını, aksine ortada bir “Şaban” varsa bunun Gheorghe Hagi olduğunu görüyoruz.
Çünkü...
22 Ekim 2010 tarihini hatırlayın. Başkanlığa geldiği günden itibaren Skibbe, Bülent Korkmaz ve Rijkaard’ı kurban eden, her krizi yeni transferlerle yokettiğini sanan Adnan Polat, kendisine yeni bir “kurban” arıyordu. Esas amacı, teknik kadroyu oluşturmak için gittiği isimlerden bile anlaşılıyordu. Transfer beceriksizlikleri nedeniyle etrafında dolaşan kara bulutları yoketmek için tribünlerin sempati duyduğu bir ismi hedef tahtasına yerleştirmeyi planladığı o kadar belliydi ki...
Galatasaraylılar için en unutulmaz başarı 2000’de alınan UEFA Kupası’dır. G.Saray’ın en kötü başkanı olduğu konusunda hiç şüphe duymadığım Polat, bu kadronun unutulmaz isimlerin kapısını teker teker çaldı. Fatih Terim’in evine kadar gitti, son barutunu böyle bir macera uğruna harcamak istemeyen İmparator oralı bile olmadı.
Hakan Şükür’ü de evinde ziyaret edip sportif direktörlük teklif etti.
Kendisinden başka herkesi aptal sandığı için, Hakan Şükür’ü sportif direktörmüş gibi göstererek Adnan
Sezgin’le beraber kulübü arkadan yönetmeyi planlıyordu. İşte Hakan’ın “Şaban” olmadığını o gün anladım. Normalde futbolu yeni bırakmış herhangi birinin uğruna sağ kolunu feda edeceği bir teklifi hiç düşünmeden geri çevirdi. Tuzağa düşmedi. 3 ay sonra başına gelebilecekleri önceden gördü.
Halbuki, bu 3 ismin arasında futbol zekâsı ve yaratıcılığı en yüksek gözüken isimdi Hagi... Demek ki, hayat zekâsı başka bir şey... Terim ve Şükür’ün istemediği koltuk için Romanya’dan uçtu geldi.“Bunlar niye beni istiyor?” diye hiç sorgulamadan balıklama atladı G.Saray’a... Devre arası da 21 milyon Euro’luk transfer yaparak hem kendi kariyerini hem de Polat’ın başkanlığını bitirdi.
Kupada Antep’e elenmesinden sonra Hagi’yi televizyonda izledim. “Ben G.Saray’da büyük başarılar kazandım, daha fazla vefayı hakettim” diyordu.
0-0 biten ve tribün tarafından istifaya davet edildiği Karabük maçı sonrası ise “Yönetim beni istemiyorsa bunu erkekçe yüzüme söylesin” ifadesini kullandı.
Halbuki fırsatçılık yaptığı için bunların başına geldiğini kabul etse, daha ilk günden kurban edilmek üzere G.Saray’a geldiğini sezebilse Hagi,
G.Saray’ın tarihinde “şampiyonluklar getiren adam” olarak müstesna bir yere sahip olabilirdi. Şimdi ise 2 defa başaramamış, Polat’ın kuklası olmuş kötü bir teknik direktör olarak anılacak.
“Şaban” denilen Hakan ise ne kadar zeki, cesur ve uzak görüşlü olduğunu, TV’de yaptığı her yorumda biraz daha gösteriyor. G.Saray’ın geleceğinde
Hakan Şükür’ün yeri mutlaka olacak.
Olmalı da zaten!
G.Saray Başkanı’nın sahip olması gereken duruşu, asaleti ve zekâyı bünyesinde sanki özellikle barındırmayan ve kulübü bir futbol şubesi sorumlusu edasıyla yönetebileceğini sanan Adnan Polat da artık lütfen ‘kendisini değiştirmeyi’ düşünsün...
Karanfili bırakın kadınları düşünün
Yarın Dünya Kadınlar Günü...
Sadece 2011 yılında öldürülen kadın sayısı 23...
Kadına uygulanan şiddet, kadınların öldürülmesi biteceğe benzemiyor...
Lütfen!
Dünya Kadınlar Günü’nü yine kadınlara karanfil dağıtarak geçirmesin yetkililer...
Kadınların, dolayısıyla hepimizin acılarını dindirin artık...
Kadına uygulanan şiddet, çözüm bekliyor...