Haberin Devamı
Düşünüyorum da…
Mizah yaratılır mı yoksa mizah zaten hayatın içinde var mıdır?
Mizahçı sadece hayatta var olanı görüp, görmeyenlere mi anlatır?
Öyle şeyler oluyor ki hayatın içinde, hayatın koca bir mizah olduğunu düşünüyor bazen insan…
Tabii Tanrı’nın da iyi bir mizah yazarı.
Bunca mizah kahramanını yaratan, ancak mizahtan çok iyi anlayan büyük bir güç olmalı.
Bunu insanoğlu kendi kendine beceremez çünkü…
Fenerbahçe-Bursaspor kupa maçının olduğu gece, maçı izlemedim ve maçta neler olduğunu anlamak için twitterda dolanırken Cengiz Çandar’ın bir tweetine rastladım…
‘Fenerbahçe kupa nasıl alınır herkese gösterdi’
Okur okumaz iradem dışında bir kahkaha attım.
Yazı yazarken kolayca polemik yaratacak alanlar seçmemek için özen gösteririm.
Ama Cengiz Çandar’ın cümlesi hakkında bir iki söz söylemenin bu özeni zedeleyeceğini düşünmüyorum doğrusu.
Televizyondan naklen yayınlanan bir maçın ardından olanları çok net biçimde seyrettiğimiz, yaşananlar için utandığımız, ışıkların yakılmadığı olaylı geceyi kastederek “Fenerbahçe nasıl kupa alınacağını gösterdi” diyebilmek için ancak güçlü bir mizah yazarının“konuşturduğu bir karakter”olmak gerekir.
Bu kadarını ancak bir mizah eserinin kahramanı söyleyebilir çünkü.
Dış politikayla, iç siyasetle, Kürtlerle, hayatla ilgili anlattıklarını ilgiyle okuduğum Cengiz Çandar, tuttuğu takımdan konu açılınca kendisine bu kadar güldürebiliyorsa ve “ya her konuyu Fenerbahçeyi anlattığı gibi anlatıyor ve yaşıyorsa” diye endişelendirebiliyorsa, ben burada ciddiyetten çok, hayatın içinden fışkıran tanrısal bir mizah olduğuna inanırım.
Tanrı’dan başka kim Kürt sorununun çözümü için aklını, hayatını ortaya koyan bir adamdan bu denli akıl körü bir futbol fanatiği yaratabilir ki başka?
Tanrı’dan başka hangimiz mizahçının aklına gelir bu?
Bu ülkede olan her şey zaten tanrısal mizahın parçası gibi…
Bütün düşünce kekemelerinin aydın, alfabeyi bilenlerin yazar, darbe sevenlerin gazeteci, patronları övenlerin solcu, darbeyi yapan askerleri destekledikçe devrilenlerin siyasetçi, ırkçıların ilerici olması sıradan bir mizah bizim için.
Bir tarafdan da Alper Görmüş’ün İmaj ve Hakikat kitabını okuyordum, bitti…
Özden Örnek’in günlükleri de başka bir mizah eseri.
Hiçbir tiyatro yazarının yazamayacağı bir mizah var Örnek’in anlattıklarında…
7 Aralık 2003’te Aziz (Yıldırım), Özden Örnek’e gelmiş… Ön isimle yazmamın sebebi Özden Örnek’in Aziz Yıldırım’dan“Aziz”diye söz etmesi.
Ve demiş ki “Rusya Federasyonı Başkanı Vladimir Putin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la özel olarak görüşmek istiyor.”
Resmi olmayan bir şekilde İstanbul’a gelip Aziz’in evinde görüşmek istiyormuş… Aracı güvenilir bir kişiymiş. “Aziz’in Putin’le temasta olduğunu biliyorum” diye yazmış Örnek… Ve eklemiş: “Ruslar Aziz ne istese verecek durumdalar.”
Örnek’e göre, Rusya Aziz Yıldırım’a muhtaç.
Buna inanan Örnek de, onun Rusları bile kendine muhtaç ettiğine inandığı Yıldırım da bugün tutuklu.
Burada da “acılı” bir mizah var doğrusu.
Devletler arası ilişkileri yönlendirebilecek kadar güçlü olduklarına inanan insanları anlatan bir kitabı okurken onların şimdi nerede olduğunu düşünmek insanın hem içini yakıyor, hem de bunda başka bir tanrısal alaycılık görüyor.
Tanrı’nın güçlü bir mizah duygusu olduğuna inanıyorum.
Ama bu mizah anlayışını niye en fazla Türkiye’de ortaya koyuyor, onu tam anlayamıyorum doğrusu.