Çağ ilerledikçe kadınlarda o sevdiğim umursamazlık kalmadı

Haberin Devamı

Daha önce okuduğunuz kitapları, bazen sebebini bile bilmeden büyük bir özlemle tekrar okumak için can atar mısınız?

Bu bana sık sık olur...

Nasıl olduğunu, neden olduğunu anlamadan o kahraman aklımda dolaşıp durmaya başlar...

Aklıma takılır... Kendini düşündürür...

Sonra tuhaf tesadüfler başlar... Yakınımda birileri ondan bahseder...

Ve kendimi kütüphanenin önünde o kitabı ararken bulurum...

Koltuğa gömülür, dünyanın tüm seslerinden sıyrılır, o kahramanın sesini duymak için sayfalar arasında kaybolurum...

Şu sıralarda da Suat Derviş aklımda dolanıp duruyor...

Kitabın giriş cümlesi gün boyu içimde yankılanıyor ‘Suat Derviş: Başı eğilmez kadın.’

Fosforlu Cevriye’nin yaratıcısı dersem belki hemen hatırlamayanlar daha kolay hatırlar.

Osmanlı devletinin son günlerinin, Cumhuriyetin ilk yıllarının en önemli kadın gazetecisi...

***


Yazarları toplumlar yaratır.

Belli bir aşamaya gelen toplum o aşamaya uygun bir edebiyata ihtiyaç duyar.

İhtiyacı olan yazarı da kendi içinden çıkarır.

Toplumsal değerlere en aykırı duran yazarlar bile o aykırılığa ihtiyaç duyan toplum tarafından yaratılmıştır...

Osmanlıdan cumhuriyete geçiş dönemini bütün sancılarıyla yaşamış olan Suat Derviş’i de tüm aykırılıklarıyla yaşadığı toplum yarattı ama hiç öyle olmamış gibi yalnız bıraktı...

Derviş yapayalnız öldü...

İşte bu güzel, başarılı, döneminin en merak edilen cesur ve çapkın kadınını zaman zaman çok özleyerek merak ederim...

Dönüp dönüp, hakkında bulduğum her şeyi tekrardan okurum...

***


Kitapta diyor ki ‘son Osmanlı aydınlarından Suat Derviş, Cumhuriyetten sonra ideallerini ancak solda gerçekleştireceğine inanmış bir kadındır. Ancak hiçbir ideolojiye, hiçbir akıma, hiçbir sınıfa tamamıyla hapsolmayı kabul etmeyecek kadar bağımsız ve bunun bedelini sonuna kadar ödemeyi göze alacak kadar da cesurdur.’

Nazım Hikmet’in ilk aşkıymış...

Nazım Hikmet, Suat Derviş için “Gölgesi” şiirini yazmış...

‘Kaç kere sürükledi gururumu ölüme

Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme

Ya bu kadın delidir

Yahut ben çıldırmışım...

Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal

Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal

Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor.

Dönüyoruz yine uzun bir geziden

Gönlümün elemini döküyorken ben ona

O bana kendisini gülerek naklediyor

Bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı diyor.

(...)

Hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim,

Yolda mağrur uzanan gölgesini çiğnedim...’

***


Çok da iyi bir şiir olmamasına rağmen bu şiiri seviyorum çünkü bana gençliğin umursamazlığını hatırlatıyor.

Ve ben sıradışı olan tüm kadınlara o gençlik umursamazlığını çok yakıştırıyorum...

Sanki her kadında bu umursamazlıktan, o cesaretten, o dikbaşlılıktan olmalı...

Tuhaf bir çelişkiyle çağ ilerledikçe kadınlarda o sevdiğim umursamazlık kalmadı.

Hayat hayal edilemeyecek kadar ilerledi ama kadınlar geriledi sanki...

Suat Derviş’in cesur hayatını tekrar okurken yine bunu düşündüm...

Hayat kadınları neden korkutuyor?

Neden, erkeklerin hıncını mağrur gölgemizi ezerek almak isteyecekleri kadar dikbaşlı olamıyoruz?

***


Kenarından ağızlıklı sigaranın eksik olmadığı, günün modasını biraz abartıyla izleyerek kopkoyu kırmızıya kelebek şeklinde boyadığı şuh dudakları, uzun kirpikli deniz rengi gözleri, uzun kırmızı tırnakları, bembeyaz bakımlı elleriyle Babıali’nin başarılı kadın yazarı...

Çok şık giyinen, başının üstünde iyice eğik taşıdığı küçük bereleri, Panama ya da fötr şapkaları, grogren tayyörleri, krep jorjet elbiseleri ve beyaz ‘cemper’leri, kışın boynuna zarifçe doladığı kürk eşarplarıyla döneminin en çekici kadını...

Yaşarken herkesin hayran olduğu...

Ölürken yapayalnız olan o güzel ve başarılı kadın.

Bilmiyorum, unutuluşundaki haksızlığa isyandan mı yoksa en zor günlerde bile güzelliğinden ve özgürlüğünden vazgeçmeyen dikbaşlılığına hayranlıktan mı Derviş hep aklımda dolaşıyor bugünlerde.

Hayatı mı, ölümümü beni daha çok etkiliyor, onu da kestiremiyorum.

Pascal’in bir sözü geliyor hep dilimin ucuna, “insan yalnız ölür.”

Sonra da bir keder hissediyorum, “ama bazıları yapayalnız ölüyor.”

Suat Derviş gibi.

Güzel ve dikbaşlı kadın...

Cumduriyetin başarılı kadın gazetecisi...

Kitapları yabancı dillere çevrilen ilk kadın yazar...

DİĞER YENİ YAZILAR