Haberin Devamı
Bu ülkenin, kendisini öldürecek olan hastalığı sürdürmekte ısrarlı olduğunu artık iyice anlıyoruz.
Burası bir devlet değil.
Belki de yaşadıklarımızı bir trajediye çeviren, hastanın kendi hastalığına olan tutkusu, hastalığını yüceltmesi, tedaviden ve tedavi önerilerinden nefret etmesi…
Asla demokratik bir devlet olmak istememesi.
Bir tür toplu intiharın hem kurbanı, hem şahidiyiz gibiyiz.
Bu ülke cüzamlı bir yaratık gibi.
Her sabah yeni bir kirliliğe, ortaya çıkan yeni bir sefalete uyanıyoruz.
Yalan, yolsuzluk, sahtekarlık, padişahvari bir yönetim, içi boş böbürlenmeler şahrem şahrem yaralar açıyor ruhumuzda.
Kendi insanlarımızı öldürüp, kendi insanlarımızı soyuyoruz.
Utanmıyoruz, sıkılmıyoruz, hiç bir şey olmuyor gibi yaşamaya devam ediyoruz.
Mehmet Altan neredeyse tümünü alıntılamak istediğim harika bir yazı yazdı bu ülkenin temel gerçeğiyle ile ilgili geçtiğimiz gün ve sordu “burası devlet mi gerçekten” diye.
“Cemaat AK Parti gerginliğinin ortalığa saçtığı belge ve iddialar umacı masallarına dönüştü.
MGK kararlarıyla kendi halkını fişleyen, bunu ortaya koyan gazeteyi ve gazetecileri ‘vatan haini’ diye suçlayan, istihbarat unsurlarının yargı mensuplarıyla koordineli olarak gazetecileri dinlediğini Başbakan imzasıyla kabul eden, iki yıldır Uludere Katliamı’nın üzerini örten, demokrasinin özünü oluşturan Sayıştay raporlarını sumen altı eden bir siyasal iktidar ile…
Özellikle emniyet ve yargıda olmak üzere devletin içinde ‘çeteleşerek’ askerleri, gazetecileri, kısaca canını sıkan herkesi tutuklayan, mahkûm eden, son ayrışmadan sonra da siyasal iktidara karşı ‘cuntalaşarak’ saray darbesi yapmaya çalıştığı iddia edilen bir Cemaat yapılanması.”
İnsan hangi kavgadan söz edeceğini bilemiyor bu ülkede…
Haksızlığa uğrayan hapisteki Kürt milletvekillerini yazmak için yazıya oturuyorsunuz gündem bir anda başkalaşıyor, yazı bitmeden bir başka gündeme geçmeyeceği konusunda da emin olamıyorsunuz.
Mehmet Altan sormuş, “burası gerçekten bir devlet mi? Gerçek bir devlette bu iktidarın yaptıklarını yapmak mümkün mü, gerçek bir devlette bir cemaatin bu söylenenleri yapmasına izin verilir mi?
Hükümetin yaptıkları zaten belgelerle kanıtlandığı için tartışılır bir yanı yok; eğer Cemaat hakkında iddia edilenleri yaptıysa onun üyeleri de suç işlemiş demektir ama on iki yıllık iktidarı boyunca bunları yapması için ona izin veren siyasal iktidarla, ‘ne istediler de vermedik’ diyen başbakan da onun suç ortağıdır.”
Ve devam etmiş : “Cemaat mi ürkütücü, hükümet mi?”
Cevabını da vermiş, “ürkütücü olan Türkiye’nin kendisi.”
Tartışmalara baktığınızda yargının bağımsız olduğuna inanan kimse yok bu ülkede.
Örneğin Nedim Şener’le Ahmet Şık’ın haksız yere tutuklandığında herkes hemfikir de “başbakan mı yoksa cemaat mı tutuklattı” diye tartışılıyor.
Şunun ya da bunun haksız yere insanları tutuklatma gücünün var olduğu bir yerde devletin varlığından söz edilebilir mi?
Bağımsız bir yargı olmadan, o yargı evrensel hukuk çerçevesinde hareket etmeden bir devlet kurulabilir mi?
Devlet yoksa, bağımsız yargı yoksa, evrensel hukuk yoksa orada her şey sonunda bir iktidar ve rant paylaşma kavgasına döner.
Gücü ele geçiren hem memleketi soyar hem de muhaliflerini bastırır.
Zaten bilinen bir gerçeğin artık inkar edilemeyecek biçimde ortaya çıktığı günlerden geçiyoruz, burada devlet yok, hukuk yok, akıl yok sadece ihtiras ve rant açlığı var.
Umalım ki bu gerçeğin böylesine ortaya çıkması, hepimize artık ciddi bir devlet kurma zamanının geldiğini hatırlatsın.
Şu kurmuş gibi yaptığımız “on altıncı” devleti artık gerçekten kuralım.