Haberin Devamı
Washington Irving’in Amerikan edebiyatının klasiklerinden sayılan bir hikayesi var. Hikayenin adı Rip Van Winkle.
Hikayenin adı aynı zamanda kahramanın da adı.
Rip Van Winkle bir gün
avlanmak için dağa çıkar. Orada tuhaf giyimli, tuhaf görünümlü birilerine rastlar. Onların yaptığı eğlenceye
katılır. Kendisine verilen içkiyi içer. Ve uykusu gelince bir kenarda sızar. Uyandığında o adamların hiçbiri yoktur etrafta. O da kalkar
kasabasına geri döner. Evini arar bulamaz. İnsanları tanıyamaz.
Sonunda iki saat uyuduğunu sanan Rip Van Winkle’ın yüz sene uyumuş olduğu anlaşılır...
Dün Steve Jobs’un meşhur Stanford konuşmasını okurken bunları düşündüm...
Yaptıklarıyla, yarattıklarıyla, yaşarken bile Rip Van Winkle
uykusunda olduğumuzu hatırlatan adamdı Steve Jobs...
100 sene sonra uyanıp da tekrar dünyaya gelmişiz gibi her seferinde yeni buluşlarıyla şaşırttı bizi.
Rip Van Winkle’dık biz onun için...
O dünyayı değiştiriyor, bizler de yüzlerce yıllık uykumuzdan uyanıp onun yarattıklarına bakıp
hayatlarımızı değiştiriyorduk.
Size de olur mu bilmem, bazen tanımadığım ama tuhaf bir şekilde nedense çok yakından tanıdığımı sandığım insanların ölümü, gerçekten tanıdığım insanların ölümü kadar, hatta kimi zaman onların ölümünden bile daha fazla sarsıyor beni. Çok yakınım olan birini kaybetmiş gibi hissediyorum.
Yürürken düşünüyorum,
uyurken düşünüyorum, otururken düşünüyorum... Aklımdan
çıkaramıyorum o yok oluşu...
Steve Jobs’un ölümü de böyle oldu... Derin bir acı hissettim...
Steve Jobs, ölümün bile bir istisnası olmalı, bazılarına ayrıcalık tanınmalı dedirten insanlardandı.
O da öldü...
Çok erken öldü üstelik...
Onun ölümü ve ölüm hakkında söyledikleri, ölüme bakışımı da derinden etkiledi.
Stanford Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında çok sevdiğim şu cümleleri söylemiş ölümle ilgili, ‘Ölüm, hayatın en iyi icadı.’
2004 yılında pankreas kanseri olduğunu öğrendikten bir sene sonra yaptığı bir konuşma bu.
Demiş ki:
“Hayatta büyük kararlar alırken bana şu ana kadar en çok yardım eden araç bir gün öleceğimi hatırlamam oldu. Çünkü neredeyse her şey tüm dış beklentiler, tüm gurur, tüm korku, utanca ve başarısızlığa dair tüm endişe ölümün karşısında yok oluyor ve gerçekten en önemli şey açığa çıkıyor. Öleceğinizi hatırlamanız bir şeyi kaybedeceğiniz düşüncesinden kurtulmanız için en iyi yoldur. Bu sayede çırılçıplak kalırsınız ve yüreğinizin sesini dinlememeniz için hiçbir neden yoktur.
Bir yıl önce bana kanser teşhisi kondu. Doktorlar eve gitmemi ve işlerimi devretmemi tavsiye etti. Bu doktorların dilinde ‘artık ölüme hazırlan’ demekti. Bu sözler gelecek on yıl boyunca çocuklarına söylemem gereken her şeyi bir an önce söylemem anlamına geliyordu.
Kanser, ameliyat ile tedavi edilebilecek çok nadir bir pankreas kanseri türüne dönmüştü. Bir ameliyat geçirdim ve şimdi çok iyiyim.
Ölümle yüzleştiğim en yakın andı ve umarım birkaç on yıl boyunca karşılaşacağım en yakın an bu olur.
Bu duyguyu yaşayan biri
olarak, ölümün faydalı fakat
tamamıyla entellektüel bir konsept
olduğunu söyleyebilirim.
Kimse ölmek istemez. Hatta cennete gitmek isteyen insanlar bile oraya gitmek için ölmek istemez. Ölüm hepimizin son menzili. Kimse ondan kaçamadı. Ve olması gereken de bu, çünkü ölüm hayatın en iyi icadı. Çünkü ölüm hayatı değiştiren tek şey. Ölüm yeniyi yapmak için eskiyi yok eder.
Şimdi ise yeni olan sizsiniz, fakat ‘o gün’ şimdiden o kadar uzak değil. Siz de giderek yaşlanacak ve bu dünyadan göçüp gideceksiniz.
Hayatınız sınırlı, onun için başka birinin hayatını yaşayarak onu ziyan etmeyin. Başkalarının düşüncelerinin sonuçları ile yaşayan dogmaların tuzağına düşmeyin.
İç sesinize harici seslerin
karışmasına izin vermeyin. Fakat en önemlisi kendi yüreğinizi ve iç
sesinizi takip etme cesaretine sahip olun. Onlar gerçekten ne olmak
istediğinizi size söyleyecektir. ”
Hayatı böyle ölüm üzerinden değerlendirip, ölüm üzerinden anlattığınızda, hayatla ilgili bütün anlamsızlıklar eleniyor, geriye sadece en sahici, en değerli olanlar kalıyor.
Ölüme ve hayata böyle
bakabildiğiniz, bu bakışın gereğini yapabildiğiniz zaman, ölümünüze
sizi tanımayanlar da ağlıyor.
Onların hayatlarına dokunuyor, onların hayatlarını değiştiriyorsunuz çünkü.
Son dönemlerde yaptığı yeniliklerle neredeyse her yıl bizi “yüz yıllık bir uykudan” uyandıran, yaşama biçimimizi değiştiren Jobs, bu konuşmasıyla da yaşam ve ölüm hakkındaki fikirlerimizi değiştiriyor.
İnsanlık, Jobs’u özleyecek.
Aklı yetenler her sabah onun sorduğu soracak kendisine, “bugün ölecek olsaydım gene de şimdi
yaptıklarımı yapar mıydım”...
Cesareti olanlar da bu sorunun gerçek cevabına göre yaşamını
şekillendirecek.