Bugün 2010 yılının son günü...

Haberin Devamı

Yıllar önce bütün dünyayı etkilen bir moda yayılmıştı. “Nasıl olsa üçüncü dünya savaşı çıkacak, hepimiz öleceğiz” diyen gençler “yarını unutup bugünü yaşamaya” karar vermişlerdi.

Kendilerine de “çiçek çocuklar” adını takmışlardı.

Ve “yarının önemi yoktur, önemli olan bugündür” inancıyla işe güce boşvermişler, uyuşturucu kullanmayı hızlandırmışlar, ne giydiklerine aldırmayıp derbeder bir hayatı çiçeklendirmişlerdi.

Sonra bir sürpriz oldu.

Üçüncü dünya savaşı çıkmadı.

Bütün gençliklerini avare geçiren çiçek çocukları da ortalıkta ne yapacaklarını bilemeden kalakaldılar.

Hiç düşünmedikleri, gelmeyecek sandıkları yarın gelivermişti çünkü...

Yarın hep geliyor... Hep de gelecek...

Bizim politika sahnemiz de yarına inanmayanlarla dolu.

Bizim “çiçek çocukların” liderliğini de bazen Kılıçdaroğlu, bazen Erdoğan üstleniyor.

Biraz geçkince olan bizim çicek çocuklar, kendi aralarında itişip duruyorlar ama Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren gelişmelere neredeyse elbirliği ile karşı duruyorlar...

En ilginci de bunu birbirleriyle kavga ediyormuş gibi yapmayı beceriyorlar.

Biz onları birbirlerine karşı zannediyoruz ama mesele Türkiye’nin gelişimiyse onlar birbirlerine benziyor...

Türkiye’nin geleceğini ve toplumsal yapısını yakından ilgilendiren geniş kapsamlı anayasa değişikliği meselesinde ikisi de direniyor.

İkisi de gerçek bir anayasa hazırlamaktan korkuyor... İkisi de gelmeyecek zannettikleri gelecek için “yapacağız” vaadiyle, işi götürebileceklerine inanıyor...

Bugün 2010 yılının son günü...

Geleceğini bildiğimiz halde bize çok uzak gözüken Yirmibirinci Yüzyıl’ın ilk on senesi bitti bile işte...

Bugün yılbaşı...

2010 bitiyor... 2011 başlıyor...

Dün Çetin Altan yazmıştı... Daha önce de birlikte birçok kez konuşmuştuk bunu onunla... Zamanı anlatan en güzel cümlelerden biri, Roma’daki katedrallerin kapısındaki saatlerin üzerinde Latince yazan bir söz...

Geçip giden dakikaları şöyle tarif ediyor:

Vulnerant omnes, ultima necat...

Her biri yaralar, sonuncusu öldürür...

Yazısını da şöyle bitirmiş Altan, “Kim bilir belki de Noel ve Yılbaşı şenlikleri o Latince sözü unutmak içindir.”

Şanslı olan birçoğumuz 2011’in gelişini kutlamak ve geride kalan dakikaları unutmak için şenliklere bırakacağız kendimizi bu gece gerçekten...

Zaman bize “sonuncusunu” hiç getirmeyecekmiş gibi zamanı unutmaya çalışacağız...

Hepinizin yeni yılını kutluyorum...

2011’de her şeyin hepimiz için çok güzel olmasını diliyorum...

Bu yıl bizim çiçek çocukların da yarını artık keşfetmelerini umuyorum.

Yarın var çünkü...

Ve o yarın, buna inananları sevindirerek, buna inanmayan herkesi de pişman ederek geliyor.

*****


Edebiyat, Domuz ve Sevişmeler...

Okuyucu mailleri beni hep heyecanlandırır... Genellikle onlardan çok şey öğrenirim...

Hepsini okurum, çoğuna cevap yazarım... Bu mail de dün geldi...

İçinden de yeni yıl hediyesi olarak çok eğlendiğim bu hikâye çıktı.

“Edebiyat bizim ülkemizde niye gelişmiyor?” başlıklı yazıyı çok eğlenerek okudum.

Gerçekten de çok sevdiğim bir yeni yıl hediyesi oldu...

Balıkesir’den Neslihan Savruklu’ya çok teşekkür ediyorum...

Ortaçağ’da Avrupa’da köylüler hayvanlarla aynı yerde oturuyorlarmış. Mahsulü ise dışarda ambarda saklıyorlarmış.

Soğuk kış günlerinde hayvanların ısısı insanların da ısınmasına yardımcı oluyormuş.

Köylüler en çok domuz besliyorlarmış evlerinde. Bir zaman sonra domuzlarla insanlar aynı yere sığamaz olmuşlar.

Bilim adamları domuzların çok hızlı üremesinin insanların gelişiminde büyük rol oynadığını söylüyorlarmış çünkü eve sığamayıp dışarı çıkan insan ahır kurup domuzları oraya koymuş. Yer kazanmak için de ambarlardaki mahsulü evin içine almış. Ama mahsulün peşinden fareler de evlere dolmuşlar.

İnsanlar farelerin mahsulü yemesini önlemek için ambar olarak kullandıkları kısmı duvarla çevirmişler.

İlk kez oda anlayışı çıkmış ortaya.

Yaşam tarzı da değişmiş tabii böylelikle.

Evli çiftler odalarında başbaşa kalmaya başlamışlar.

Kadınlarla erkekler başbaşa kalınca sevişmeler de renklenip uzamaya başlamış. Karanlıkta kalabalığın içinde sessizce bir iki dakikada yapılan işler, yalnız odalarda konuşarak öpüşerek yapılmaya başlamış.

Bu sevişmeler ilişkileri değiştirmiş...

Aşk daha yoğun bir duygu olarak belirmiş insanların hayatında.

Ve insanlar aşkın yarattığı coşkuyu başkalarına da anlatma isteğine düşmüşler...

Şarkılar, şiirler, hikâyeler sarmış her yanı.

Edebiyatın temelleri atılmış.

Aşkı keşfeden insan duygularını paylaşma isteğini de keşfetmiş.

Neslihan hikâyenin sonunu şöyle bitirmiş; “Bilim adamlarının bu tezlerine bakılırsa insanlar edebiyatı domuzlarla farelere borçlu. Bizde niye edebiyatın gelişmediği çok açık, ya domuzların ya farelerin eksikliğinden... Ya da sevişmelerin...”

Hepinize aşkı bulacak yeni bir yıl diliyorum...

Sana da Neslihan...

*****


Yeni On Yılın adı...

Bir yıl daha bitiyor...

Ama 2010’un bitmesi sıradan bir yılın bitmesine benzemiyor.

Daha ziyade 1453 yılının ya da 1789 yılının bitmesi gibi 2010 yılının bitmesi de...

Nasıl 1453 ve 1789 bir çağın bitip yeni bir çağın başladığını gösteren tarihler olarak kabul ediliyorsa, 2010 yılının bitimi de yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul ediliyor...

Geleceğin yeniden tasarlanacağı bir dönem başlıyor...

Bu yeni dönemin adını aramış Newsweek dergisi son sayısında.

Hatta artık zaman kavramı değişti, herşey hızlandı, çağlar yılların içine sığmaya başladı diyerek, sadece gelecek on yılın adını aramışlar...

Önümüzdeki on yılda neler yaşayacağız, o sırrın peşine düşmüşler...

Ve o sırrın peşinde olan 56 kişiyle röportajlar yapmışlar...

Önümüzdeki yıllar yeni anlayışların dönemi olacak...

Mesela belki siyaset diye bir şey kalmayacak, ülke yönetmek bugünkü kadar özenilecek bir şey olmayacak, ilanla cumhurbaşkanı aranacak...

Yeni yaşama biçimlerinin dönemi olacak...

Yeni buluşlar, yeni akımlar çıkacak...

Tedavi yöntemleri değişecek... Suni organlar olacak...

Bozulan yerimize yenisini takacaklar...

Zaman algılamamız daha da değişecek belki... Eskiden bilmediğimiz için geleceği tahmin edemiyorduk, şimdi de neler olabileceğini bildiğimiz için öngörmekte yetersiz kalıyoruz...

2020’yi bitirirken neler konuşacağız merak ediyorum...

Bugün yaşadığımız birçok şeyi komik bulacağız büyük bir ihtimalle...

Newsweek dergisine gelecek on yılı anlatanlar, gelecek on yılın adını bulamamışlar henüz...

Sizce gelecek on yılın adı ne olabilir?

*****


Maden işçileri buna değer ama...

Kılıçdaroğlu yeni yıla Soma’da madencilerle birlikte girecekmiş.

Kulağa hoş geliyor...

Bu zorlu mesleği yapan dostları yeni yılda yalnız bırakmamak...

Ama aslında Kılıçdaroğlu yılbaşı gecesini Soma’da değil Karadon maden ocağında geçireceğini açıklamış geçen hafta.

Fakat salı günü Enerji Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Enerji Bakanı Taner Yıldız‘ın yılbaşı gecesi Karadon‘da incelemeler yapacağı söylenmiş.

Haberi okuyan Kılıçdaroğlu da rota değiştirip Manisa Soma’ya gitmeye karar vermiş.

Hatta CHP, Kılıçdaroğlu’nun programının önünü kesmeye yönelik bir hareket olarak değerlendirmiş bunu.

Dün bu gelişmeleri Hürriyet Gazetesi yazarı Şükrü Küçükşahin’in yazısında okudum.

Kendi kendime güldüm...

Çünkü aslında iki partinin de yöneticilerini daha önceden tanımasak, maden işçileri için hizmet yarışı da zannedebiliriz bu yılbaşı gecesini beraber geçirme yarışını...

Siz de güldünüz değil mi?

Bence de bu bir hizmet yarışı değildir...

Merak ediyorum, neden acaba maden ocaklarını seçti iki parti de?

Acaba o gece bakan ve muhalefet partisi lideri madencilerle ne konuşacak?

Duyarız nasılsa...

DİĞER YENİ YAZILAR