Haberin Devamı
Bu ülkede gördüğümüz her kavga, güce ve silaha sahip olmak içindir…
Her kavga ‘ben öldüreceğim, ben ezeceğim, ezme hakkına ben sahip olacağım’ kavgasıdır…
Her kavga, ‘güçlünün bileğinin hakkı olan haracı ben alacağım’ dalaşıdır.
Mesela…
Eğitim için kavga ettiklerini söylüyorlar ama aslında ideoloji yarıştırıyorlar…
Çocukların eğitimi umurlarında bile değil…
Bırakın eğitimi çocuklar bile umurlarında değil bence onların…
Mesela…
Hukuk için mi dövüşüyorlar…
Mesela…
Demokrasi için mi birbirlerini yiyorlar…
Emin olun yalan söylüyorlar…
Onlar için ne ülkede olan hukuksuzluklar önemli ne de ihtiyacımız olan demokrasi…
Kendi aralarında bunun için dövüşüyor gibi yapıyorlar… Hem politikacılar hem gazeteciler…
Demediklerini bırakmıyorlar…
Ama gücün ve silahın denetimini halka vermeyi öneren her düşünceye de elbirliğiyle karşı çıkıyorlar…
Devlet içindeki, ordu içindeki, hükümet içindeki, cemaat içindeki güçler hep beraber gerçeklerin üstünü örtüyorlar…
Yalnızca gücü bölüşürken bölünüyorlar, kendilerine küçük derebeylikleri yapıyorlar.
Yoksa hep beraber uygarlığı, kültürü, demokrasiyi, hukuku reddediyorlar.
Bu hiç değişmeyen, neredeyse hiç çatırdamayan bir sistem…
Her devirde bu aynı…
Bana insanoğlunun ortak kabulüne mazhar olmuş öyle bir değer söyleyin ki bu topraklar üzerinde küçümsenmemiş, ezilmemiş, aşağılanmamış olsun.
Demokrasi…
Her devirde demagojiyle, yalanla, safsatayla tartışılmıştır… Ne işe yaradığı belli olmayan bir kavram muamelesi yapılmıştır.
Müslümanlık…
Her devirde irtica olarak görülür…
Ya da bir siyaset aracı olarak değerlendirilir…
Değişim…
Her devirde ‘nerden çıktı bu icat’ kıvamında tutulur…
Aydınlar…
Her dönemde ‘liboş, dönek, deli,vatan haini’ olarak tanımlanır…
Kültür…
Her dönemde, kendi rengini yaratamamış, hiçbir icada imza atmamış, hiçbir kent kuramamış, felsefi görüş yaratamamış bir toplum olarak duyduğumuz aşağılık kompleksiyle kaçınılmaz olarak aşağılanır…
Şimdi de her şey aynı gözüküyor.
Peki o halde bu dönemin farkı ne?
Bu dönemin farkı şu:
Silahla çözeceğiz diye tutturulan Kürt sorunu sadece gençlerin, masumların öldüğü çözümsüz bir savaş olmaktan kurtulamadı ama bir zamanlar tanklarla üzerlerine gidilen muhafazakarlar bu dönemde iktidar oldu…
Ve dünün ‘mazlumu’ olan dindarlar, bütün geçmiş günahlarımıza rağmen bugün insanca yaşama ihtimalimiz varken, bunu başarabileceklerken, yarı yolda bundan vazgeçtiler…
Demokrasiye, hukuka, insan haklarına yeni temeller getirebilecekken birden makas değiştirip sadece kendi çıkarlarının peşinde koşmaya koyuldular…
Geçmiş hep karanlıktı…
Herkes kirli paslıydı…
Ama sonra ışık göründü…
Bu ışığı muhafazakarlar yaktı...
Sonra kendi yaktıkları ışığı kendileri söndürdüler…
Başbakan bu ülkede iyi yaptığı ne varsa kendi elleriyle yıkıyor neredeyse…
Buna karşı çıkanlara da çok kızıyor şimdi…
Ama şunu anlayamıyor nedense;
Aynı yoldan gidersen aynı yere çıkarsın.
Geçmiştekilerin yolundan gidersen, geçmiştekilerin vardığı yere varırsın.
Orada çözümsüzlük, haksızlık, acı, savaş ve ölüm var.
Başbakan’ın varmak istediği yer orası mı?
İsterse ve böyle giderse oraya varacak ama orada mutluluk ve huzur yok.
Ne başkası için, ne kendisi için.