Bu sefer kırk birimi bitiriyorum...

Haberin Devamı

Geçen sene ne yazmışım diye merak ettim. Demişim ki: “İşte sonunda bu da oldu.

Çetin Altan’ın ‘Daha dün kırk diyorduk, bugün kırk bir diyoruz, freni koptu meretin’ diye yazdığı yaşa geldim.

O fren hiç kopmaz zannediyor insan gençken, daha doğrusu başkalarına kopar da sana kopmaz gibi geliyor.

İnsan gençken, yaşlıların yaşlı doğduğuna inanıyor.

Anneler, babalar, dedeler, halalar, ‘anne, baba, dede, hala’ olarak doğar sanıyor.

İnsan ancak geçliğinin bittiği yaşa gelince anlıyor bir zamanlar annelerin de genç, babaların da çocuk, dedelerin de bebek olduğunu.

Bugün kırk yaşımı bitiriyorum.

Gerçekten gençliğin bittiği yaşa geldim.

Freni benim için de kopuyormuş bu meretin.

Geçmişi düşünüyor insan kırkını bitirirken…

Neler oldu bu koca kırk yılda diye.

Koca kırk yıl…

Tuhaf bir bilme isteği uyandırıyor insanda…

Her şey güzel oldu mu, her şey iyi oldu mu, gerçekten yaşadım mı?

Önce biraz telaşlanıyorsun ama sonra anlıyorsun bu sorunun hiçbir yaşta gerçek bir cevabının olmadığını.

Anneannelerin radyo dinlerken çıkan şarkılarda kimselere çaktırmadan iç çektikleri, uzaklara daldıkları, eğer bir dinleyen varsa ‘ben de gençtim’ diye anlatmaya çalıştıkları anlar vardır…

Gençlerin hiç aldırmadığı…

O yolun başına geldim artık ben de.

Yavaş yavaş gençlerin bizim de genç olduğumuzu unutacağı yaşlara yaklaşıyorum.

Bunu düşününce gülümsüyorum.

Babamla dedem aklıma geliyor.

‘Dur yardım edeyim’ denmesinden nasıl hoşlanmadıklarını ve bundan hoşlanmadıkça nasıl hiç ‘yaşlanmadıklarını’ anlıyorum.

Ben de daha şimdiden gençlerin beni yaşlı görme fikrinden hoşlanmıyorum doğrusu.

Yaşlanmak güzel ama yaşlı görülmek gerçekten sıkıcı olmalı diye hissediyorum.

Bugün kırkımı bitiriyorum.

Kırklar bir kadın için en güzel yaşlar diyorlar.

Bunun doğru olmasını diliyorum.

İnsan kırklara yaklaşınca gözünün önündeki duman kalkıyor sanki…

Yeşil daha yeşil, mavi daha mavi, hayat daha hayat, aşk daha fazla aşk oluyor.

Gençken insan genç olmaktan mutlu olmuyor…

Ama kırklarına gelince seviyor insan kırk olmayı.

Büyümenin en güzel tarafı da bu zaten, artık gençliğinde olduğu kadar huzursuz olmuyor insan.

Bir sürü eksiğiyle güzel bir kırk yaş başlangıcı yaşıyorum.

Kendimi keşfediyorum…

Nasıl hassas bir kadın olduğumu ama koca bir gençliği nasıl güçlü, mükemmel ve babamın beğeneceği bir kadın olmak için geçirdiğimi fark ediyorum.

Hassasiyeti zayıflık zannetmekle nasıl bir hata yaptığımı görüyorum.

Hassasiyetimle güçlü bir kadın olduğumu kırkların başında öğreniyorum ancak.

Gençken üzüldüklerime gülüyorum şimdilerde…

Gençken güldüklerim ise sızlatıyor içimi düşündükçe.

Hâlâ korkuyorum ama korkunun da korkak bir şey olduğunu görerek…

En hızlı, korkmaktan vazgeçiyor insan kırklarına gelince.

İnsanın kendi gibi olma özgürlüğü kırk yaş.

Bana öyle geliyor ki hayata kendim olarak başladığım yaştayım.

Bugün kırk yaşımı bitiriyorum.

Aklımda o yazmayı çok istediğim romanın kahramanı, yanımda beş yaşında büyümesini heyecanla izlediğim Leyla, önümde freni kopmuş bir hayat duruyor.

Sadece şükrediyorum…

Annemi anladığım yaştayım şimdi.”

Bunu okuyunca değişen tek şeyin yaşım olduğunu anladım…Duygular pek değişmiyor.

İşte geldi yeni bir yaş yine…

Bu sefer kırk birimi bitiriyorum.

Tam önümde “kocaman” bir hayat duruyor…

Yaşamaktan korkmadığım, yaşamaya hazır olduğum bir hayat.

Yaşlanmanın en iyi tarafı bu işte…

Hayatın korkulacak değil yaşanacak bir şey olduğunu anlıyorsun.

Kırklı yaşlar, bunu anlayacağın kadar aklın, bunu yaşayacak kadar gücün olduğu yaşlar.

Sevdim kırkları.

Umarım kırklar da beni sever.

DİĞER YENİ YAZILAR