Tarih, batmış, dağılmış, yok olmuş devletlerin üstüste yığıldığı bir enkaz yığını gibidir...
O enkazın arasında binlerce macera, maceraların içinde binlerce hata görürsünüz...
Bugünden geriye doğru bakıp da hataları incelediğinizde şaşırıp “bu hatayı nasıl yapmışlar” diye sorarsınız kendinize.
Birkaç yıl önce bir yazıda okumuştum, Amerikalı bir araştırmacı, batmış ülkelerin hangi hatal ardan battığını inceleyen bir kitap yazmış.
Yok olan devletleri tarihten silinmeye götüren hatalara yakından baktığınızda, yok olan her toplumda birilerinin çıkıp ‘bu hatayı yapmayın yokoluruz’ dediğini görüyormuşsunuz...
O yazıdan aklımda kalan en çarpıcı örnek de Truva Atı.
Truvalılar ın kapılarına bırakılan tahta atı kalenin içine alıp, yaptıkları bu akılsızc a hatadan dolayı yenilmelerinden önce, bazı Truvalılar çıkıp ‘bu atı kaleye almayalım, bu tuzak olabilir’ demişler ama sözlerini dinletememişler...
Toplumun kendi içinden çıkan insanların söylediği doğrulara kulaklarını tıkamaları , enkaz yığınının arasına katılmalarıyla sonuçlanmış.
Türkiye’de yıllardan ama gerçekten yıllardan beri ‘şu cumhuriyeti yeniden kuralım, devletin yapısını değiştirelim, toplumu özgürleştirelim yoksa sonumuz hayırlı olmayacak’ diyen insanlar kendilerini parçalıyorlar sözlerini dinletebilmek için, ama tarihte binlerce kez rastlandığı gibi topluma duyuramıyorlar...
Değiştirmemekte direndiğimiz yapının sonucunda geldiğimiz yeri görüyorsunuz...
Bütün müesseseleri çürümüş bir toplum olduk...
Polis ve yargı , hükümet ve MİT’le savaşıyor...
Her masada , her konuşmada tekrarlanan bir söz vardır , ‘Polis ceaatin elinde .’
Cemaat, Tayyip Erdoğan kavgası bu yani...
Bu kavgayı ne anlamak mümkün, ne de bu kavganın kaybetmeden kazananı olması mümkün...
Kazananın da , kaybedenin de büyük yara alacağı bir kavga bu.
Peki, aslında anlaşıyor olması gereken bu iki ekip neden kavga ediyor?
Ve onlara yakın olanlar ‘bu kavgayı yapmayın yoksa çok ciddi güç, prestij ve kan kaybedeceksiniz’ demiyor mu?
Yoksa bunları söyleyenler çıkıyor da kimse dinlemiyor mu?
Herkes kaybedeceğini bile bile bu kavgaya neden giriyor?
Herkes felaketin geldiğini görüyor ama gene de ışığa düşmüş bıldırcın gibi kör bir halde duvara doğru son sürat uçmaya devam ediyor.
Tabii asıl mesele, kimle kimin çatıştığından çok bir devletin içinde bu tür çatışmaların olabilmesi.
Bu nasıl bir devlettir ki savcı istihbarat şefini tutuklamak ister...
Polis, istihbarat ajanlarını yakalar...
Ajanlar gazetecileri izler...
İstihbarat servisi sahte belgelerle gazetecileri dinler...
Bu darmadağınık yapının bile farkına varamayan hükümet, kavga çıkmadan önce “mükemmel koordinasyon var” diye övünür.
Kendi uçaklarıyla Uludere’de kendi insanlarını parçalar...
Kaçakçıyı militandan ayırt edemez.
Bir özür dilemeyi bile beceremez...
Devlet diye bir şey yok burada.
Kürt meselesini çözmeden, yeni bir anayasa yapmadan da gerçek bir devlet kuramayacağız, halkının önemli bir çoğunluğunun eşit vatandaş olmasını kabul etmeyen bir anlayış gerçek bir devlet kuramaz.
Hukuk ve demokrasiye bağlı bir devlet kurmak zorunda olduğumuzu söyleyip duruyor insanlar.
Dinleyen yok.
Türkiye kendine bir çeki düzen veremezse, ülke içindeki baskıyı, yasağı, düşmanlığı temizleyemezse, tarih kızgın ağzını açmış , enkazına katacağı yen i bir ülkeyi daha yutmak için iştahla bekliyor olacak...
Bize bir olmaz mı diyorsunuz?
“Almayın” diye uyaranları dinlemeyip o tahta atı içeri alan Truvalılar da öyle diyorlardı.