Bu aralar tam Türkiye gibiyim…
Korkusuzca hayal kuruyorum hayatımla ilgili.
Hayal kuruyorum çünkü hayal kurmanın tam zamanı.
Herşeyin olabileceğine inanıyorum.
Ne yaşadığım ülke için, ne de benim için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bunu biliyorum…
Öyle hissediyorum.
Yeni taşındığımız bir evi döşer gibi sevinçle, coşkuyla heyecanla her şeyi yeniden düşünüp, yeniden yapıyorum.
Tıpkı Türkiye gibiyim, ayaklandım.
Köhneleşmiş, beni sınırlayan, beni baskılayan, işe yaramayan ne kadar duygum varsa, ne kadar fikrim varsa kendimle ilgili, hepsiyle dövüşüyorum tek tek…
Hayalleri arka arkaya sıralıyorum.
Bütün yasaklar kalkınca derin bir nefes almaz mı bu memleket?
İnsan kendisiyle ilgili sınırları kaldırınca da büyük, derin bir nefes alıyor.
Yapılamaz sanılan her şey tek tek yapılıyor artık Türkiye’de…
Yapamam sandığım her şeyi tek tek yapıyorum ben de.
Bügünlerde Türkiye gibiyim…
Ayaklandım özgürlüğüm için.
Geçen gün ‘neden Gezi parkında 14 gün yattım biliyor musun’ dedi bir arkadaşım ‘gençleri desteklemek için falan değil, onların gerçekten desteğe ihtiyaçları yok, çok akıllılar… Ama ben, ezilmekten sıkılmış ben, kendi seçtiğim iktidar tarafından ezilmeye tahammül edemiyorum. Bu ezilme, dayanılmaz bir sıkıntıya, taşınmaz bir bıkkınlığa dönüştü benim için. Bu ezilişte kendi payımın da olması belki ezilmekten de çok acıtıyor içimi.’
Onu dinlerken bir an kendi hayatımı düşündüm…
‘Kendimi kendim eziyorum’ dedim içimden.
Kendimi yok saymak da benim payım çok fazla…
Tıpkı arkadaşımın dediği gibi bu ezilmekten de kötü.
Öyle değil mi?
Siz de benim gibi hayatın parlak kısmının başkalarına ait olduğunu sanmıyor musunuz çoğunlukla?
Sanki oraya geçmemiz yasak gibi, değişmeyecek kural gibi…
Kendi yasaklarınızı, her şeye, neredeyse her şeye ‘ben onu yapamam’ diyen korkak yanınızı, sınırlarınızı, kendinizi nasıl da küçücük bir yerde yaşamaya mahkum ettiğinizi, kendinizi ‘yok etmek’ için neredeyse kimseye ihtiyacınız olmadığını fark etmiyor musunuz siz de benim gibi?
Tıpkı Türkiye’nin düşmana ihtiyacı olmadığı gibi neredeyse toplumun beni yasaklamasına ihtiyaç duymayacak kadar kendimi bastırdığımı fark ettim ben.
Birileri tarafından ezilmek zaten yeterince acıtıcı ama bir de insanın kendisini yok saymaya çalışması gerçekten bıkkınlık verici.
Hayat bütün hızını, albenisini, çekiciliğini, şehvetini, pırıltısını yitiriyor.
Ama bunu bir kez fark ettiniz mi de, önce bir yırtılış oluyor sanki içinizde…
Bir acı hissediyorsunuz…
Sonra duygularınız ve düşünceleriniz şiddetli bir çatırdıyla, unutulmuş bir yıldızdan kopan bir göktaşı gibi kendi yasaklı bölgenizden kopup evrenin sınırsızlığına doğru kayıyor.
Ve o zaman bir ateş topu gibi akan diğer gök taşlarını görüyorsunuz.
Kalabalık olduğunuzu anlıyorsunuz.
Bu aralar Türkiye gibiyim…
Ayaklandım, yeni bir hayat yapıyorum korkusuzluğumla.
Biliyorum, ben güçlüyüm, istersem yapabilirim.
Tıpkı Türkiye gibi…
Siz de öyle değil misiniz?