Biz korkan bir toplumuz… Ama yanlış şeylerden korkan…

Haberin Devamı

Korku, bir canlının varlığını koruyabilmesi için ihtiyaç duyduğu temel bir duygudur…

Ceylanın aslandan,tavşanın tilkiden korkması onun hayatta kalmasına yardımcı olur.

Korkmamak onları çok kolay ve hızlı ölüme götürür.

Korkmamak, onları öldürür…

Ama bir de yanlış korkular vardır…

Ölümden koruyan değil, öldüren korkular.

Ve bugenellikle insanlarda olur.

***


Özellikle de bizim buralarda yaşayan insanlarda.

Korkmamız gereken hiçbirşeyden korkmaz, korkmamamız gereken herşeyden korkarız biz mesela.

Bütün o cesaret laflarına, bitmez tükenmez “erkeklik” diskurlarına karşın Türkiye genellikle korkan bir ülke olmuştur hep.

Gençlerinden korkmuştur, şeriatten korkmuştur, komünizmden korkmuştur, Kürtlerden, Ermenilerden korkmuştur, işçilerinden, memurlarından korkmuştur, yenifikirlerden korkmuştur, kahkahadan,sevişmelerden korkmuştur, kadınlardan korkmuştur.

Korkmaktan bıkmaz buraların ahalisi.

Çoğunlukla da yanlış şeylerden korkar.

Buralarda savaşmak değil barışmak cesaret ister mesela…

Savaştan değil de barıştan korkar insanımız. Savaş gibi cesaret isteyenbir işi biz korkaklığımızdan sürdürürüz.

***


Günlük hayatımızda da biraz öyledir ya…

İnsanları kırmaktan hiç korkmayız ama sevdiğimizi söylemekten ödümüz patlar.

Bazen bana bizim ülkemizde insanlar sürekli bir yaralanma korkusu içinde yaşıyormuş gibi geliyor.

Garip şeylerden korkup, garip şeylerden yaralanıyoruz.

Korktuğumuz için savaşıp,korktuğumuz için birbirimizi ezip geçiyoruz.

Duygusal yaralarımızı savunmak istediğimiz ve yaralanmaktan korktuğumuz için sürekli birbirini yaralayan kusursuz birer yalancıya dönüşüyoruz topluca.

Aslında var olmayan korkularımız, var olmayan zaferlerimiz var , olmayan kadınlarımız, olmayan erkeklerimiz var, olmayan demokrasimiz, olmayan hukukumuz var, aslında öyle olmayan bir tarihimiz var.

Bu yalanlar bizi ezik ve mutsuz insanlar yapıyor.

Bulduğumuz ilk fırsatta ‘en büyük biziz’ diye bağıran bir milletin ezikliğinden ‘barış cesareti’ni çıkartmaya çalışıyoruz sonra.

Bunu nasıl yapacağız?

Toplumsal genlerine, dünyanın yarıştığı hiçbir alanda varolmamanın, gerikalmışlığın, fakirliğin yarattığı aşağılık duygusu yerleşmiş bir toplum olarak, barışı, dürüstlüğü, gerçeklerden korkmamayı nasıl öğreneceğiz?

***


Aslında hepimiz, hiçbirşeyin gerçek olmadığı, herşeyin taklitten ibaret olduğu bir garip ülkede yaşadığımızın farkındayız.

Belki de “düzelebilmek” için önce korkularımızı düzeltmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Nelerden korkmamız, nelerden korkmamamız gerektiğini öğrenmeliyiz önce.

Parasız öğretimisteyen öğrencilerden değil,sadece poşu taktı diyeterörist kabul edilen gençlerden değil, o gençlere dünyayla yarışacak bir üniversite yapamadığımız için korkmamız gerekiyor…

Barışı isteyenlerden değil,savaşı isteyenlerden korkmamız gerekiyor…

Generallerden, başbakanlardan değil yalanlardan korkmamız gerekiyor…

Eşitlikten değil, eşitsizlikten korkmamız gerekiyor.

Sevmekten değil, nefret etmekten korkmamız gerekiyor

Korkmaktan değil, yanlış şeylerden korkmaktan korkmamız gerekiyor…

Yanlış şeylerden korkunca yanlış işler yapıyoruz insan çünkü…

Barıştan korktuğu için otuz yıl savaşıp binlerce insanı öldürüyor mesela.

Aslana saldırıp, ceylandan kaçıyor.

Kağıt üstünde her şey kolay aslında. Neden korkuyorsanız ondan korkmayacak, neden korkmuyorsanız ondan korkacaksınız.

Ama yılların çarpılmışlığı kağıt üzerinde kolay düzelse de hayatın içinde o kadar kolay düzelmiyor ne yazık ki.

Belki de en çok bundan korkmak gerekiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR