Haberin Devamı
Önceki gün bütün yaz yemyeşil olan, altından defalarca geçtiğim ağacın üst dallarında ilk sarı yaprağı gördüm.
Filmlerdeki gibi daha uçarak yere düşmedi ama bütün işaretler tamamlandı.
Aniden bastıran, sonra arkalarında buhar tüten asfaltlar bırakarak dinen sağanaklar…
Sabah serinlikleri…
Erken kararmaya başlayan gün…
Geceleri açık bırakıldığında artık üşüten pencereler…
Gelmekte olanı haber veriyor işte…
Hayatımıza bir sonbahar daha gelmekte.
Sonbahar gelirken beni en çok ne ürkütür biliyor musunuz?
Bu mevsimde hissettiklerimiz bir geceden sabaha kaybolmaz…
Yazın havailiğiyle dolaşıp duran ruhumuz yeniden yuvasına döner…
Duygularımız yeniden bu yeni yuvada yerleşik hale gelir…
Uçucu hiçbir şey kalmaz.
Duygular, ağır demir bilyeler gibi yerleşir yuvalarına.
İşte sonbahar gelirken beni en çok hırpalayan şeydir bu.
Her ışık, her yağmur damlası, her rüzgar, her yaprak, her şarkı içimize değer…
Hiçbir şey uçup geçmez artık.
Berrak ışıkları, serinleyen sabahlarıyla gelen sonbahar dokunduğu her duyguyu besleyip büyütür…
Yalnızlar o yüzden daha yalnız…
Yaralar daha sancılı…
Özlemler daha dayanılmaz olur.
Sonbahar geldi mi içimize çöken hüzün budur işte.
Başkalarından kaçsak bile duygularımızdan kaçamayız…
Bu mevsimde bütün insanlar, bütün duygular, kara kalemle çizilmiş keskin çizgilerle girer hayatımıza.
Bize gelen herkes kendini de getirir…
Gittiğimiz herkese kendimizi de götürürüz.
Ne ilkbaharın çocuksu yanları, ne yazın baştan çıkarıcı yalanları sonbaharın ağırbaşlılığı içinde kendine yer bulabilir…
Gülersek gerçekten güleriz, acı çekersek gerçekten acı duyarız tenimizde…
Sonbahar mevsimlerin en dürüstüdür…
Bu yüzden de en korkutucusu belki de.
Karşımda bir kum saati duruyor.
Bir arkadaşımdan armağan.
Zalim bir armağan bence.
Zaman somutlaşıyor kum saatinin içinde, ince bir kum olup akıyor, tükenişi an be an izliyorum.
İki cam küre arasındaki incecik delikten o toz rengi kumlar hiç durmadan aşağıya akıyor.
Üstteki cam küreden bir şeyler eksilirken aşağıdakinde birikiyor.
Zamanın bir şeyleri eksiltip bir şeyleri çoğaltarak akıp gittiğini kum saatine bakarken çok net görüyorum.
En çok bu mevsimde biliyorum, hepimizin hayatının sonbaharlarla bir küreden bir küreye aktığını…
Altta sonbaharlar biriktikçe, üstteki hayat eksiliyor.
Başka mevsimlerde bu gerçek bu kadar da açık gözükmüyor sanki.
Kum saatinin altına bir sonbahar daha düşüyor şimdi.
Üstte duran cam küredeki hayattan bir sonbahar daha eksiliyor.
Yaşayacağımız zaman eksiliyor ama…
Yaşadıklarımız çoğalıyor düşen her sonbaharla.
İşte, bunu gördüğüm için sonbahardan ürküyorum.
Ve bunu gördüğüm için sonbaharı çok seviyorum.