Ben hayatı, hayattan ‘vazgeçmiş’ bu iki yazardan öğrendim.

Haberin Devamı

Bugün dedemin 85’inci yaş gününü kutluyoruz. Babamın babası, benim dedem, Leyla’nın büyük dedesi... Çetin Altan 85’inci yaşını kutluyor.

Babam, “Talih bazen, insanı kuşkulandıracak kadar iyi davranır birine. ‘Ben bunu hak ediyor muyum’ diye sorarsın kendine. Bu çağın en büyük yazarlarından birinin, Çetin Altan’ın oğluyum ben. Ve hep ‘ben bunu hak ediyor muyum’ diye sorarım” diye yazmıştı, babasını anlattığı bir yazıda...

Bunu okuduğumda şunu düşünmüştüm;

Çağın en büyük yazarlarından biri olduğuna inandığım babam, çağın en büyük yazarlarından birinin oğlu.

Babam, “babamı hak ediyor muyum” diye soruyor kendine...

Talihin ona kuşku verecek kadar iyi davrandığını düşünüyor bu armağan karşısında...

Ben, babamı babasıyla beraber hak ediyor muyum diye sorarken kendime, tek bir şey geçiyor aklımdan...

Eğer Çetin Altan’ın torunu, Ahmet Altan’ın kızıysanız, talih şüphe duyacağınız bir şey değildir sanırım...

Siz ancak talihin varlığına inanabilirsiniz.

Talih sizi seçmiştir...

Size, hiçbir zaman onlar kadar iyi anlatamayacağız ama onların bile sahip olmadığı bir hikâye vermiştir...

Hayran olduğunuz babanız, babasına hayran bir çocuktur.

Bu, çok sık rastlanacak bir hikâye değil.

Siz, babanızın sizi beğenmemesinden korkarsınız...

Babanız, babasının onu beğenmemesinden korkar.

Babanızın sizinle aynı korkuya sahip olduğunu bilirsiniz...

Bir kuytuda buluşsanız babanızla... İkinizin de babalarınızdan söz ederken “babamın bazen bir şey söylemesine bile gerek yoktur, gözlerinde belirecek küçücük bir ‘bunu beğenmedim’ ifadesi yeter derinden sarsılmam için” diyeceğini bilirsiniz...

Gücüne, cesaretine, direncine, sahip olduğu kararlılığa, yazarlığına hayran olduğunuz babanız, hem babasının bir bakışıyla sarsılabilecek bir çocuk, hem de sizi bir bakışıyla sarsabilecek, korktuğunuzda yine ona yaslanacağınız direğinizdir hayatınızda...

Layık olmaya çalıştığınız babanızın, layık olmaya çalıştığı babasını anlattığı cümleleri okurken... Bu cümleleri daha fazla çoğaltarak yazamayacağınızı bilirsiniz, ne kadar isteseniz de...

Siz o cümleleri ve o adamları seversiniz sadece...

Benim babam Ahmet Altan...

Benim dedem Çetin Altan...

Söyledikleri, yazdıkları her cümleyle, küçük tahta oyuncak parçalarını üst üste koyan bir çocuk gibi bir cümle daha ekledim hayatıma...

O cümlelerden kocaman bir hayat kurdum kendime...

Öğütlerinden, tavsiyelerinden, dostluklarından, kızgınlıklarından, güçlerinden, güçsüzlüklerinden, sevgilerinden, yazıyla kurdukları ilişkiden çok şey öğrendim.

Ben babaların yazar olduğu bir evde büyüdüm...

Ben onları izleyerek büyüdüm...

Ben babamı babasının yanında gördükçe bir yazara nasıl saygı duyulur onu öğrendim...

Ben babamı babasının yanında gördükçe bir çocuğun yazar babasını nasıl seveceğini öğrendim...

Dedem hep söyler, “ya yazı,

ya hayat... İkisi birden olmaz...

Bazen yazar olabilmek için bir hayattan vazgeçersin...”

Ben hayatı, hayattan ‘vazgeçmiş’ bu iki yazardan öğrendim.

Onların yazılarıyla büyüdüm.

Kavgalarını, cesaretlerini, soğukkanlılıklarını, adaletlerini, zekalarını gördüm...

İnandığın şey uğruna her şeyden vazgeçebilecek cesareti göstermen gerektiğini onlardan öğrendim...

Doğru bildiğini söyleyebilmek için bütün taraftarlarını, bütün dostlarını kaybetmeyi göze alman, bu ağır

yükü sırtlanman gerektiğini onlardan öğrendim.

Benim dedem benim babama, benim babam bana kocaman bir hayat verdi.

Bugün Babalar Günü...

Bugün dedemin 85’inci yaş gününü kutlayacağız. Talih bana, onların bile sahip olmadığı bir hikâye verdi.

İnsan bazen talihten değil ama bu armağan karşısında kendisinden kuşku duyuyor...

İnsan böyle bir hikâyeye ne yapsa layık olabilir ki...

DİĞER YENİ YAZILAR