Başbakan’ın Uludere’de sakladığı, aslında kendi utancı...

Haberin Devamı

Kötü olan, acı çekmek değil, kötü olan hangi acıyı çekeceğinizi başkalarının size söylemesi...

Kendi ruhunuza, kendi aklınıza ait acılar değil de size ait olmayan, sizin sebep olmadığınız acıların sizi kuşatması...

Birilerinin yarattığı sıkıntıların ortasında sıkışıp kalmanız...

İnsanın hayatında pek az şey kendisine ait oluyor bazen...

Başkalarının yaptıklarını kendi sorunları olarak yaşıyor...

Hele her şeyin sisli puslu olduğu bizim ülkemizde...

Başkalarının yaptıklarının bedelini bazen biz ödüyoruz....

Başbakan bile olsak...

***


Uludere’de 34 kişinin katledilmesi üzerinden günler geçti...

Hâlâ tam ne olduğu anlaşılamadı...

Ben Tayyip Erdoğan’ın da Uludere’de aslında ne olduğunu çok geç öğrendiğini düşünenlerdenim...

Bu, onun bu katliamı aydınlatmada gecikmesini, hâlâ tek bir şey söylememiş olmasını mazur göstermiyor ama aslında ne olduğunu anlamam için bana yardım ediyor...

Başbakan “o gecenin dört saatlik kaydı var” dediğinde, çoğumuzun da sonradan öğrendiği, çocukların kaçağa gittikleri mesafenin de zaten dört saat olduğunu bilmiyordu.

Bilse “dört saatlik kayıt var” demesinin kendisini daha sonra zora sokacağını hesaba katardı...

Dört saatlik kayıt varsa 38 çocuğu kaçağa giderken de görmüş olmalıydı Heron...

Giderken gördüğünü, dönerken terörist diye öldürmek için birinin “bilerek” emir vermiş olması gerekiyor...

Sonra bir başka gerçek daha ortaya çıkıyor...

Aynı yoldan bir gün önce 150 kişilik bir kafile kaçağa gidiyor...

Öldürülmeden geri dönüyor...

Bir gün önce Heron onların kaçakçı olduğunu anlıyor, ertesi gün “giderken” anlıyor, dönerken anlamıyor...

***


Ben Başbakan’ın da tüm bunları çok geç öğrendiğine...

Asıl “kaçağın” belki de içeride olduğunu çok geç fark ettiğine inanıyorum.

‘Ben de bilmiyordum’ demeye cesareti yetmeyeceği için...

‘Bana rağmen olmuş’ demeye gücü yetmeyeceği için...

Sessiz bence...

Başbakan’ın Uludere’de sakladığı asıl şey, bana sorarsanız, “emrindekilerin” yarattığı acıları, sorunları, ölümleri geç öğrenmenin utancı...

“Yönetemedim” dememek için şimdi suçu paylaşıyor.

Sustukça daha fazla suçlu duruma düşüyor.

Ve soru hâlâ yerinde duruyor...

Başbakan’ın sonradan da olsa öğrendiği şey ne?

Bu katliam emrini kim vermiş?

***


Peki, Başbakan Uludere’yi bilmiyordu...

Ama Hrant’ı biliyordu...

Anlaşılan Uludere için bekleyeceğiz ama Hrant Dink davası 5 yıl sonunda da olsa sonuçlandı.

Ve ikisinin de vebali Başbakan’ın boynunda...

*****


Ünal Aysal Felsefesi...

İlk günden beri Ünal Aysal’ın G.Saray için büyük şans olduğunu düşünenlerdenim.

- Futboldan anlamanın en büyük maharet sanıldığı bir dünyada, Aysal futboldan hiç anlamadığını daha ilk andan itibaren açıkça söylediği için...

- Futbol meselelerini futboldan anlayan profesyonellere delege edebilecek gücü olduğu için...

- Başarılı bir iş adamı olarak mali konulardaki hamleleri kimseye bırakmadığı için...

- Gerekirse kişisel kefaletlerini ortaya koyarak hem ucuza kredi bulup kulüp borçlarını azalttığı hem de gerekirse kendi cebinden ödeyebileceği için...

- Zaman zaman diğer başkanlar gibi taraftara şirin gözükmek istese de 6 aydır gönlünden geçen transferleri yapmadığı teknik ekibine saygı duymayı bildiği için...

- Reyesler, Forlanlar, Drogbalar, şimdi Ronaldinholar Ünal Aysal’ın gerçekten almayı istediği oyuncular olduğunu biliyorum ancak teknik kadro istemediği sürece bunların hiçbirini alamıyor. Problem de etmiyor. Dolayısıyla Güiza, Lincoln veya Tabata krizleri yaşanmıyor G.Saray’da. Para da G.Saray’ın kasasında kalıyor.

- G.Saray’ın hakkını her türlü zeminde korumayı bildiği için...

- Şike Krizi’ndeki duruşu gerçekten hayranlık uyandırdığı için... “Eğer TFF gelecek sezonlarda bizim Avrupa kupalarına gitmemizi engelleyecek bir yaptırım uygularsa G.Saray olarak herkesi buldozer gibi ezeriz” diyebildiği için...

- Ve bu tavrı hiç değiştirmediği için...

- Beşiktaş, F. Bahçe ve Trabzon gibi ezeli rakiplerin yönetimleri başkan ne derse o! anlayışına göre yönetilmesine rağmen G.Saray’da Ali Dürüst gibi kontrolü, Adnan Öztürk gibi liseli kimliği ve “şahin” tavrı simgeleyen iki güçlü yöneticinin var olmasına izin verdiği, aralarındaki mücadeleyi yönetebildiği için...

Ünal Aysal’ı önceki gece Telegol’de izledim.

“Ben Aziz Yıldırım’ın durumunda olsaydım, kulübümü meselenin dışına çıkarır, kendi mücadelemi verirdim. G.Saray’ın benim hatamdan zarar görmesine müsaade etmezdim” demesini çok sevdim...

Ben Ünal Aysal felsefesini G.Saray’a çok yakıştırıyorum...

Bence başkanlık tam olarak bu demek...

DİĞER YENİ YAZILAR